SURİYE’de referandum ve sonuçları
Suriye Arap Cumhuriyeti’nde “İşbirlikçilerin ve hainlerin” terörü altında yapılan referandum sonuçları belli oldu.
Referanduma katılma oranı % 57,4; Evet % 89,4; Hayır % 9; Geçersiz % 1,6. Bu şartlar altında “Hayır” diyenlerle “Geçersiz”leri bir araya toplasak oran % 10,6 oluyor. Referanduma katılmayanların tamamının “Hayır” vereceğini düşünsek toplam “Hayır” oranı % 18,5 seviyesinde kalıyor. Kısaca BM Yasası’na göre Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti halkı “Kendi kaderini kendisi tayin etmiştir” ve yeni Anayasa taslağına imza atan Beşşar ESAD’a ve iktidara “Güvenoyu” vermiştir.
Suriye’deki referandumun Türkiye’deki referandum soytarılığından ayrıldığı en önemli nokta, orada “Yetmez ama EVET” diyen siyasi züppelerin olmamasıdır. Küresel Eşkıya’nın güdüm ve kontrolündeki bazı medya grupları Suriyelilerin referanduma katılmaması yönünde yayın yapmış, bu protestonun “Özgürlüğü” (!) daha kısa sürede getireceğini beyinlere yerleştirmeye çalışmıştı.
Şimdi Suriye yönetimi, referandum sonuçlarından aldığı güç ile yola koyulacak ve içindeki “işbirlikçilere” ve “hainlere” karşı gereken mücadeleyi daha etkin olarak yürütecektir.
Ülkemiz iktidarının daha aylar öncesine kadar Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantıları yaparken birdenbire Suriye içindeki “İşbirlikçilere” ve “Hainlere” destek vermesi, sadece Suriye halkının değil Ortadoğu’daki bütün halk kitlelerinin Türkiye ve Türk kavramlarına karşı sorgulayıcı yaklaşım içine girmelerine sebep olmuştur. Bu “U” dönüşü kısa bir süre öncesine kadar hala “Adalet” kavramı ile anılan “Türk” ve “Türkiye”yi “Vefasız”, “Dönek”, “Kukla” kavramları ile anılır hale getirmiştir. Bu durum, yazdığı “Siyasi Mastürbasyon”dan ileri gitmeyen kitabının prensiplerini Türk Dışişlerine hâkim kılmaya çalışan DAVUTOĞLU’nun ve ona orada o uygulamaları yapması konusunda teşvik eden “İktidarın başı”nın büyük başarısıdır (!).
İslam’dan, dindarlıktan dem vuran iktidar Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın ŞAM konusundaki şu Hadis-i Şeriflerini bir kenara atması aslında onların gerçek yüzlerini ortaya koymaya yetmektedir.
· “İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bir hicretten sonra bir hicret daha olacak. Arz ehlinin hayırlılarına Hz. İbrahim'in hicret ettiği yer (Şam) gereklidir. Arzda, ahalisinin şerirleri kalır. Arzları, onları (öbür dünyaya) atar. Allah Teâla da onlardan hoşlanmaz. Onları ateş, maymunlar ve hınzırlarla birlikte haşreder." Ebu Davud, Cihad 3, (2482).
· Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh anlatıyor: "Biz bir gün Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında idik. Parçalar üzerinde Kur'ân (ayetlerini) tanzim ediyorduk. Aleyhissalatu vesselam:
"Şam'a ne mutlu!" buyurdular. Ben: "Bu mutluluk nereden geliyor ey Allah'ın Resûlü?" diye sordum.
"Çünkü, buyurdular, (Rahman'ın) melekleri onun üzerine kanatlarını geriyorlar!" Tirmizi, Menakıb, (3949).
· İbnu Havâle radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Bu iş, sizin birkısım toplu gruplara ayrılmanıza müncer olacak: Şam'da bir grup, Yemen'de bir grup, Irak'da bir grup!"
Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! dedim. O güne erdiğim takdirde (bunlardan en hayırlısı hangisi ise şimdiden) bana seçiverin!" dedim.
"Öyleyse dedi, sana Şam'ı tavsiye ederim! Çünkü orası, Allah'ın, arzında mümtaz kıldığı yerdir. Allah kulları arasında seçkin olanları oraya tahsis eder. Ancak (oraya gitmekten) imtina ederseniz, size Yemen'inizi tavsiye eder, (oradaki) havuzlarınızdan için derim. Zira Allah, Şam ve ahalisini (fitnelerden koruma hususunda) bana garanti verdi." Ebu Davud, Cihad 3, (2483).
· Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Ğûta'daki savaş sırasında müslümanların sığınağı, Şam şehirlerinin en hayırlısı olan Dımeşk denen şehrin yakınındadır." Ebu Dâvud, Melâhim 6, (4298), Sünnet 9, (4639).
· Abdurrahman İbnu Süleyman anlatıyor:
"Acem krallarından bir kral gelecek, Dımeşk hariç bütün şehirler üzerinde hakimiyet kuracak." Ebu Davud, Sünnet 9, (4639).
Yukarıdaki Hadis-i Şeriflere “Hayır” “Yalandır” “Düzmecedir” diyebilecek bir tek Allah’ın kulu yoktur. “Guta” denilen yer ise büyük bir olasılıkla “Amik Ovası’dır ve son savaşın gerçekleşeceği yerdir. Hadislerde geçen Şam zaman zaman Dımeşk olarak da zikredilmiştir. Bugün Türkiye’de Şam olarak bilinen şehrin kadim adı Dımeşk’tir. Peygamber Efendimiz amcasının kervanı ile ticari seyahat yaparken Rahip BAHİRA ile Şam yakınlarındaki Büşra adı verilen yerde karşılaşmıştır. Rahip Bahira, Peygamber Efendimizin amcasına O’nun “Son Peygamber” olduğunu orada müjdelemiştir. Rahip Bahira o karşılaşma esnasında kara kalem ve kömür parçaları ile Hazreti Muhammed Mustafa’nın karakalem resmini de yapmıştır. Bu resmin bugün Vatikan Müzesi’nde saklanmakta olduğu rivayet edilmektedir.
İşte “Allah”, “Din”, “İman”, Kur’an-ı Kerim”, “Peygamber”i dilinden düşürmeyen iktidarın gerçek yüzü bu Hadis-i Şerifler ile ortaya çıkmaktadır.
Bu iktidar sadece Küresel Eşkıya’nın “Kuklası”dır ve ne kadar iyi “Kukla” olabilirse o kadar ayakta kalabilecektir. Onlar için ayakta kalmak “Ülke menfaati” için değil, kendi ihtirasları ve avantaları için önemlidir. Irak’ta masum ve mazlum kadınlara ve hatta erkeklere tecavüz etmeyi bir eğlence haline getiren, “Çuval” olayı esnasında da -kamuoyundan gizlense bile- aynı tecavüzleri Türk Askeri’ne reva görenler için dua eden adam bu iktidarın başıdır. Kur’an-ı Kerim’deki Ayet-i Kerimeleri sırf “Kuklacı” istedi diye yasaklayan, kesen, biçen de bu iktidardır. Kelime-i Tevhid’den Hazreti Muhammed Mustafa’yı silerek kullanan cemaat denilen ancak aslında “Silahlı Terör Örgütü” olan yapıdan destek alan da bu iktidardır.
Yukarıdaki iki paragrafta dile getirdiğim gerçekler bile bu iktidara destek vermenin “Münafıklığı” paye olarak kabul etmenin dolambaçlı adıdır.
Bir zamanlar Ortadoğu’da sınırları cetvel ile çizenler, bugün bu sınırları yeniden tanzim etmek istemektedirler. Neden? Diye sorulduğunda ise bunun kılıfı hazırdır; “Özgürlük” ve “Demokrasi”. Ülkesinde sırf Milli (!) Hedeflere ulaşmak adına Dünya Ticaret Merkezi’ne kendi kendine saldırı düzenleyen ve binlerce vatandaşını kendi elleriyle katleden Küresel Eşkıya’nın en büyük kuklasının bu gerekçelerine kulak vererek icraat yapanlar için söylenecek tek sıfat “İhaneti ve münafıklığı bile maskara edenler” olmalıdır.
Suriye’ye müdahalenin asıl amacı, son aşamada Sünni-Şii çatışmasını başlayarak “Armageddon”u gerçekleştirmektir. Bu sapkın Evanjelik felsefeye destek verenler de en az onlar kadar sapkındırlar. Bir söylediği bir başka söylediği ile çelişen, Büyük Ortadoğu Projesi’nin “Eş başkanı” olmakla övünenlerin “Kukla olmaktan öteye geçmeleri mümkün değildir. Yaptıkları her eylemi “Bilinçli” olarak gerçekleştiren bu güruh ve başındaki, son yüzyılın “Eşşiz Kuklası” ve “İşbirlikçisi” olarak tarihe geçmeye mahkûmdur. Ancak, bütün bu “Teslimiyete” ve “Kuklalığa” rağmen “Son kullanma tarihleri”nin dolduğu, kısa süre içinde yaşanan bütün olaylarla kendisini göstermektedir. Kendisini ve ekibini iktidara taşımak için her türlü kirli yola, manipülasyona, toplum mühendisliğine ve gizli darbeye destek veren “Kuklacı”, iktidarın önüne hesap pusulasını uzatmış, “Ödeme” yapmasını beklemektedir. “İktidarın başı” çocuklarının, annesinin, kendisinin yaşadığı olaylardan asla ders almayarak gün geçtikçe daha saldırganlaşmakta, küstahlaşmakta ve adeta “Firavun”un son demlerindeki gibi davranmaktadır.
Onlara hatırlatılması gereken İbrahim Suresi’nde net biçimde ortaya konulmuştur: “Gerçekten onlar, tuzaklarını kurdular; Allah katında da onlara tuzak var; isterse onların tuzakları dağları yerinden oynatacak olsun!”
Kısaca, Suriye konusu bu iktidarın, işbirlikçilerinin, destekçilerinin son demdeki “İman” ve “İnan” mihenk taşıdır. “Altın” olduğu iddia edilen “Silahlı Terör Örgütü” neslinin de, onun desteği ile azmanlaşan iktidarın da mihenk taşında bıraktığı onlarca iz bizlere bir gerçeği ifade etmektedir; onların Dünya yüzüne gelmiş geçmiş en adi yapı olduklarını…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder