15 Şubat 2012 Çarşamba

YENİ GÜNAYDIN YAZILARI 9

KUKLACI’nın sahnesindeki KARA ya da KAHVERENGİ Gömlekliler Savaşı…


Faşist İtalya ile Faşist Almanya’da İKTİDARI ele geçirilmek üzere kurulan örgütleri biz o günlerde kaldı sanıyorduk; ama kalmamışlar. Hatta kendilerinden olmayanlara karşı savaşları bir yana kendi aralarında da çatışmaya girmişler.
Türkiye’de yaşananlar da adeta bunun bir tekrarı. “Truva Atları” karşı karşıya da diyebiliriz, “Kuklalar” da…
“Ergenekon” adı verilen olaylar zinciri başladığında bir başkonsoloslukta çok mahrem olarak elden ele dolaşan bir listede, “Ergenekon” sürecinde sondan bir önce İ.Melih GÖKÇEK, son olarak da Recep Tayyip ERDOĞAN’ın tutuklanacağı açıkça görülüyordu. Bu konuyu yazdığımda pek çok insan çok farklı şekilde gülmüşlerdi. Ben, bana gülenler için sabırla bekliyorum. Ama o günlere çok yaklaştık.
MİT-Özel Yetkili Yargı-AKP-Cemaat çatışması olarak görünen son olaylar dizisi aslında KUKLACI’nın sondan bir önceki oyunu. Siz KUKLACI’ya GLADIO’nun iplerini elinde tutanlar da diyebilirsiniz. Çatışmanın boyutları da derinliği de çok farklı. Olayları KUKLALARA kısmen verilen “Tuluat” yetkisinin aşımı olarak nitelendirirsek, bana göre yanlış yapmış oluruz.
Tarafların belirginleştiği iki önemli olayı Türkiye sadece “Madalya ve Nişan verme” olayı olarak ele almış, üzerinde çokça konuşmuştu. Ama olay farklıydı. Törenlerin, madalya ve nişanın işaret ettiği “Genel Vali İlanı, Ataması ve Şövalyelik Takdis Töreni”ydi. O günlerde Dolmabahçe önüne demirleyen İngiliz Uçak Gemisi’nin anlamını kavrayamayanlar, Hakan FİDAN da ifadeye çağrılınca şoka girdiler ve dizlerini dövmeye başladılar.
Son olaylar aslında tarafların birbirlerine karşı giriştikleri savaşta, o güne kadar kamufle ettikleri bazı silahlarını birbirlerine göstermeleriydi. Gösterilen silahlardan daha yamanlarının üzerinin hala örtülü olduğu ise konuyu yakından takip edenlerin bilgisi dâhilinde. Bu savaşın hangi boyutlara tırmandığının en önemli işaretlerinden biri “Üçüncü Boğaz Köprüsü ve Çevreyolları İhalesi”ne dünya devlerinin teklif vermemesiydi.
E. Org. İlker BAŞBUĞ ifadeye çağrılırken kılları kıpırdamayanların ve hatta “kıs kıs” gülenlerin, son olay yaşanırken ki halleri görülmeye değerdi. Korku paniğe dönüşmüştü. Özel yetkili savcının tek hamlesi iplerin dolaşması için yeterli olmuştu. İpleri dolaştıran KUKLACI değil, KUKLALARDI. Çünkü neredeyse bütün KUKLALARIN “Son kullanma tarihleri” dolmuştu. Eller KUKLALARI çöpe atmak üzere uzanınca, her biri diğerini öne iterek iplerin dolaşmasına neden olmuşlardı. Çünkü onlar için bir gün değil, bir saniye bile çok önemliydi. Hepsinin teker teker amacı son KUKLA olarak kalmaktı.
PEKİ, NEDEN ŞİMDİ?
R.Tayyip ERDOĞAN’ın geçirdiği ameliyatlar çok önemli. Öteden beri ERDOĞAN’ın Merhum Adnan MENDERES ve Merhum Turgut ÖZAL’ı geride bırakmak ihtirası da bilinmekte. ERDOĞAN ve çevresi her ne kadar “Bi şeyciğim yok, basit bir operasyon” dese de, gerçeklerin herkes farkında. Taraflar ERDOĞAN’sız günler için hazırlıklara başladılar bile. CHP’deki Kurultay Savaşı da bu konuyla oldukça ilintili. Orada da büyük hazırlıklar var, “Bunlardan sonra sıra bizde” beklentisi ve hatta rüyası muhalefetin (!) iştahını kabartıyor. İktidar partisi içindeki saflar da sıklaşmakta, ERGOĞAN’ın özenle seçtiği milletvekilleri, ERDOĞAN’a rağmen taraflarını belirlemeye ve hatta belirtmeye başlamaktalar.
Dikkatlerden kaçmış da olsa ilk ameliyatından sonra Atlantik ötesinden ERDOĞAN’a bir “Geçmiş olsun” dileği bile esirgenirken, ikinci operasyondan sonra çok önemli bir mesaj, hem de KİRİPTOLU olarak kamuoyu önünde paylaşıldı. Mesaj neydi:
"Her gün Rabbime iltica edip O'nun yüce dergâhına yöneldiğimde her daim dua ettiğim Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ikinci kez ameliyat olduğunu öğrendim. İlk ameliyatını duyduğumda da fevkalade derinden üzülmüş hastalığından bir an önce kurtulmasını dilemiştim.
Hatta yakın dostlarıma 'Hizmetlerinden dolayı nazar mı değiyor yoksa başka bir olumsuzluk mu söz konusu' demiştim. Şimdi yeniden ameliyat olduğunu teessürle öğrendim. Bu ameliyatın tamamlayıcı bir müdahale olmasından müteselli oldum. Yaptığı hizmetlerle milletimizin medar-ı iftiharı haline gelmiş Başbakanımızın bir an önce sağlığına kavuşmasını, görevinin başına yepyeni bir dinamizmle geçmesini Cenab-ı Erhamürrahimin'den niyaz eder, kendisine acil şifalar temenni ederim."
Bir iki cümle çok önemli: 'Hizmetlerinden dolayı nazar mı değiyor yoksa başka bir olumsuzluk mu söz konusu' ve “…bir an önce sağlığına kavuşmasını, görevinin başına yepyeni bir dinamizmle geçmesini…” ben mesajları çok net gördüğümü düşünüyorum, muhatapları daha da net görüyor olmalılar. Ama bu iki paragraf bana “Geçmiş olsun” mesajı olarak gelmiyor. Satır aralarında hatta kelime aralarında bile çok önemli “Uyarılar” mevcut. Tabiidir ki mesaj bir başka mesajı daha ihsas ediyor. “ben bu savaş bitinceye kadar Türkiye’ye asla dönmem.”
TBMM’ne verilen ve “Demokrasi”, “Hukuk Devleti” ve hatta insanlık için yüz karası olan, mabadı kurtarma “Kanun Teklifi”ne birileri, uzaklardan aldıkları talimatla “HAYIR” oyu verirse ne olur? Yukarıdaki mesajın aslında en önemli gizli uyarısı da bu. “Hatta yakın dostlarıma…” girizgâhı, bu açıdan çok önemli… Çünkü eğer Kanun Teklifi TBMM’deki oylamada (!) kabul edilir ve Cumhurbaşkanı tarafından jet hızıyla onaylanırsa, acaba ERDOĞAN ve ekibi neler yapar, MİT neler yapar, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ne yapar ve Türk Silahlı Kuvvetleri neler yapar, soruları Ankara’da günümüzün “Çok bilinmeyenli” ama bir an evvel çözülmesi gereken hayati denklemi.
Aslında verilen teklif Bakanlık ve Başbakanlık makamlarını işgal edenleri de kurtarmıyor. Yani onlar açıkta. Peki, “Özel Yetkili” güçler, “Madem onları bize vermedin, sizler ve sen de gel!” deyiverirlerse… Ki süreç o yöne doğru sürüklenmekte…
Önümüzdeki günlerde “Taraflar” şimdilik “Savaş Baltaları”nı toprağa gömseler dahi, birkaç gelişme kimseleri şaşırtmasın. Yeni bir “Ergenekon” operasyonu”, “Suriye’ye karşı savaş ilanı” ve “İpleri başkalarının elinde olan bir zamanlar/halen yandaş medya mensupları”ndan bazıları hakkında ortaya çıkacak “Kasetler” ile başlayacak “Tutuklama” dalgası, “Genel Af” teklifinin TBMM’ye sevki, “Başkanlık Sistemi”nin süratle gündeme getirilmesi ve böylelikle savcıların da seçimle işbaşına getirilmeleri oldu-bittisi.

Hiç yorum yok: