9 Şubat 2012 Perşembe

YENİ GÜNAYDIN YAZILARIM 5

Türkiye’nin değil, KÜRESEL  EŞKIYA’nın “Kızıl Elması” için: Hedef  SURİYE

M.Emin DEĞER’in “Oltadaki Balık Türkiye” adlı kitabını okumamış olanlar varsa, onlar adına üzülürüm. Bu kitap, öylesine değerli bilgiler içermektedir ki, o bilgilerle yüzleşmeden Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bugünü ve yarını konusunda kanaat sahibi olmak neredeyse imkânsızdır. Bu kitap, belgeleri ve kaynakları ile muhteşemdir.

Kitap’ta Türkiye-Küresel Eşkıya (ABD) ilişkilerinden söz edilir. Küresel Eşkıya ile yapılan anlaşmalardan ve bunların Türkiye üzerine etkilerinden. Kısaca Türkiye’nin “ABD’nin Müstemlekesi” olup olmadığına karar vermek isterseniz bu kitabı okumanız gerekir.

Bu kitabı tek cümle ya da paragraf ile özetlemek gerekirse Küresel Eşkıya Türkiye’yi “Ucuz Kan Üssü” olarak seçmiştir. Kendi Kızıl Elması için savaşacak “Ucuz Askerler” ülkesinin başına da “Taşeronlarının” gelmesi için de olağanüstü bir güç sarf etmektedir. Bu düzenin bozulmaması için de “Dindar”ı dine, “Ulusalcıyı” ulusa, “Milliyetçiyi” millete saldırtmaktadır.

Süreç Baba BUSH döneminden başlamak üzere evrilmiş ve adeta bir başka hal almıştır. Türkiye’nin yeni rolü, hem Küresel Eşkıya’nın hem de Küresel Şeytan’ın (İsrail) “Kızıl Elma”larına hizmet şeklini almıştır. Bu evrimle işlemi biraz geç şekillenmeye başlayınca da “28 Şubat” operasyonu ile bu süreç hızlandırılmıştır. Bugünlerde yaşanan ve hatta zirve yaptığından bile rahatça söz edilebilecek hale gelen “Medya Soysuzlaşması” o günlerin eseridir. Ne yaptığının farkında olmayan ve gazeteciliği sadece bir “İkbal” aracı görenlere postal giydirilmiş, karavanadan yemek yedirilmiş, sahte/düzmece “Kozmik Bilgi” içeren brifinglere konuk edilmiş ve sonra da yanaşık düzen eğitimine alınmışlardır. Yanaşık düzen eğitiminde “hizaya gelme” öğretilmiş, “yat” denilince yatmaları, “çök” denildiğinde çökmelerinin şart olduğu belletilmiştir. Ne olduklarının farkında olmayan belli başlı yaratıklar adeta silbaştan formatlanmış ve ortaya salınmışlardır. O dönemde suçlanan ve dışlananların hepsi asla masum değillerdir. Çünkü “formatlama” herkesin “fantezileri” göz önüne alınarak gerçekleştirilmiştir, onların anladığı dil de odur. Ancak bütün bu gelişmeler ve yaşananlar, “Benim hırsızım iyi, seninki kötü” anlayışı içinde kaybolmuş, gerçekler görünmez hale gelmiştir. Bugünün iktidarı da “28 Şubat” operasyonunun bir sonucudur. Gerekirse bu konu ayrıntıları ile önümüzdeki günlerde ele alınır ve sizlerin bilgisine sunulur.   Ama konumuz bu değildir.

2006 yaz aylarında Dünya yepyeni bir durum ile karşı karşıya kalmıştır. İsrail, Lübnan’da yasal bir siyasi parti olan Hizbullah’ın gözü pek imanlı askerleri karşısında bozguna uğramış, kurulduğundan bu güne kadarki süreçte ilk kez yenilmiştir. Türkiye’deki sahte Hizbullah ile hiçbir ilgi, alaka ve bağları olmayan bu imanlılar ordusu, bütün masumlar ve mazlumlar için iftihar nişanesi oluvermiştir. O günlerde şahit olduğum bir manzara sizlere yaşananın ne olduğunu daha da iyi anlatacaktır. Güney Lübnan’da evi yerle bir edilmiş, eşi ve çocukları enkaz altında kalarak şehit olmuş bir kadın yaşlı gözlerle, tebessüm ederek ellerini açmış dua etmekte ve şükretmekteydi. Duanın ve şükrün özü şuydu “Allah’ım sen benim eşimi ve çocuklarımı benden aldın, belki de pek çok akrabam, insanım da sana yürüdüler. Ama bize öyle bir onur verdin ki, bu onur onların da özlediği onurdu. Bize İsrail’i diz üstü çökertme ve haddini bildirme onurunu verdiğin için binlerce kez sana şükür olsun…”

Bilindiği gibi Lübnan’daki Hizbullah’ı destekleyen devletlerin başında İran ve Suriye gelmektedir. Dolayısıyla İsrail, kendisini perişan edenlerin arkasındaki güçlerden, düştüğü rezil durumun rövanşını alabilmek için bir süreç başlatmıştır. Bu süreci de İngiltere başta olmak üzere bütün Eşkıya Güçleri’nin menfaatleri ile çatışmayacak halde donatmıştır.

ABD de Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin aksamasına neden olan unsurları kendi içinde tartıştı ve sonunda Pentagon kaynaklı KOZMİK bir rapor oluşturdu. Bu raporda öne çıkan tespitlere uygun tedbirler de kısa sürede alındı. Neydi bu tespitler ve tedbirler:

1.       “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi, bölgenin dini hassasiyeti dikkate alınamadan uygulamaya konmuştur.” Alınan tedbir: Bölgede dindar görünümlü, halkının büyük bölümü Müslüman olan bir ülkenin yönetiminin başındaki birini “Truva Atı” olarak bölge milletleri ve halkı arasına sokmak. O’nu oralarda çok değerli biri konumuna getirmek.

2.       “Projeye İsrail karşı çıkıyormuş gibi görünseydi, proje bu güne kadar gerçekleşirdi.” Alınan tedbir: Bölgeye yerleştirilen “Truva Atı” ile İsrail’i güya karşı karşıya getirmek ve hedef bölge halkları içinde o “Truva Atı”nı kahraman haline getirmek.

3.       “Halkların rüyalarını gerçekleştirecek çözümleri içermediğinden halktan destek alamamış ve projeye direnen ülke yöneticileri ile halkın arası açılamamıştır. Bu nedenle de çözülme sağlanamamış, red cephesi daha da güçlenmiştir.” Alınan tedbir: “Truva atı” ülke halkları içinde daha da popüler hale getirilerek, ülke yönetimleri ile halkın arasına sokularak, halk için onu kendi ülke yöneticilerinden daha muteber bir hale getirmek.

4.       “Çözülmeyi hızlandırmak için gerekli yan tedbirler hafife alınmıştır.” Alınan tedbir: Bölge ülke yöneticilerinin çocukları, eşleri ve yakın akrabaları üzerinde yıllardır uygulanan “Rehin stratejisi” daha da güçlendirilmiştir. (Ülke yöneticilerinin eş, çocuk ve yakın akrabalarınI tahsil, iş görüntüsü ile belli kontrol noktalarına yerleştirerek, özgür karar almalarını engellemek)…

Günümüzde yaşananlar bu tedbirler manzumesinin bir sonucudur. Alınan tedbirler meyve vermiş ve “Truva atı” tarihi görevini başarmıştır. Küresel Eşkıya, bölgedeki planlamalarını nihai hedefe doğru sürüklemek için “Truva atı”na son talimatlarını ve son gözdağını vermişlerdir. “Ya başarırsın ya da halkının elinde sokaklarda linç edilirsiniz; sen, ailen ve şürekân”

Türkiye’de son dönemlerde müthiş bir tırmanış gösteren Suriye aleyhtarlığının, hatta Suriye’ye karşı müdahale kışkırtıcılığının, Suriyeli hainlere ve işbirlikçilere verilen desteğin anlamı da yukarıdaki açıklamalarda gizlidir. Küresel Eşkıya kendi KIZIL ELMASI için Türkiye’yi yönetenleri öne sürmüştür. Türk Milleti de bunların peşinden sürüklenmektedir. Sırada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin KÜRESEL EŞKIYA adına Suriye’ye sokulması vardır. Bu eylemin esas hedefi “Cehennem”in kapılarını açmak ve Armagedon’u gerçekleştirmektir. Çünkü başta İran olmak üzere, Rusya, Çin, Güney Amerika ülkeleri bu duruma seyirci kalmayacaklardır. Ancak, bütün bunların gerçekleştirilmesi için çok önemli bir atılmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bu uşaklığa karşı koyma ihtimali olan ne kadar subay, general varsa, neredeyse tamamı “Ergenekon” süreci ile devreden çıkartılmıştır. Bir kez daha ifade etmek gerekir ki “Ergenekon” süreci Türkiye’nin erklerinin başlattığı, kontrol ettiği, sürdürdüğü bir süreç değildir. İpler Küresel Eşkıya’nın elindedir.  Bu operasyon Türk Silahlı Kuvvetleri’nin KÜRESEL EŞKIYA’nın “emir eri” durumuna sokulması için tezgâhlanmıştır.

Suriye’de şimdilerde yaşananlar, bizlerin Kurtuluş Savaşı esnasında yaşadıklarımızla hemen hemen aynıdır. Suriye yönetimi Küresel Eşkıya’nın kiralık katilleri, paralı askerleri, uşakları ile çatışmakta, işbirlikçileri temizlemeye gayret göstermektedir. Suriye’de ortalığı karıştıranlara Türkiye’yi yönetenlerin kucak açmasının nedeni de yukarıda yeterince açıklanmıştır. Bütün bu süreç, yine yukarıda açıklamış olduğum 28 Şubat döneminde “emir eri” haline getirilen medya mensupları, patronları tarafından desteklenmektedir. O günden bu güne el değiştiren medya unsurlarının büyük bir bölümünün ardında da Küresel Eşkıya vardır. Suriye’de olanlara “Bizim meselemiz” demek ise Suriye’nin iç işlerine müdahaleden öte “Küresel Eşkıya”nın taşeronu olduğunu ilan etmektir.

Suriye ile ilgili olarak dile getirilen “demokrasi”, “insan hakları”, “özgürlükler” gibi kutsal kavramlar, cellatlık taşeronluğunu yasal ve ahlaki olarak gösterme gayretleridir. Irak’ta Küresel Eşkıya’nın askerleri tarafından onbinlerce kadın tecavüze uğrarken, onbinlerce insan katledilirken, Türkmenler boğazlanırken, masum ve mazlumlar işkencehanelerde tezgahtan geçirilirken “gık”ı çıkmak bir yana Küresel Eşkıya’nın tecavüzcü, cani, ahlaksız askerleri için dua edenlerin Suriye konusunda kutsal değerlerin ardına sığınmaya kalkması şarlatanlıktan başka bir şey değildir.

Hiç yorum yok: