3 Mart 2012 Cumartesi

YAKIN PLAN YAZIRLARIM 1 www.yakinplan.tv

İsrail’in Olası İran Operasyonu

İsrail, İran’ın nükleer faaliyetlerinden en çok rahatsız olan ülkelerin başında yer alması kimse tarafından yadırganmamaktadır. İsrail “Teknik Devlet” olarak “Misli ile mütekabiliyet” prensibi ile hareket etmekte ve kendince “Yaşam mücadelesi” vermektedir. Bu “Yaşam mücadelesi” ise İsrail’i “Eşkıya Devlet” statüsüne yükseltmektedir. Bir avuç toprakla başladığı işgal hareketi sonucu Filistin toprakları artık “İsrail” olarak anılmaya başlanmış ve hatta kanıksanmıştır.

İsrail tarihinde en büyük darbeyi 2006 yılında Lübnan Hizbullah’ından almış, adeta rezil olmuştur. Bütün modern silah sistemlerine ve mühimmata sahip olmasına rağmen Lübnan Gerillaları karşısında “Acınacak” hale düşmüştür. İsrail bu olayı unutmamış, Lübnan Hizbullah’ına en büyük desteği veren Suriye ve esas aktör İran’a karşı “İntikam” histerisi ilen kıvranmıştır. İran’ın “Nükleer” faaliyetleri, İsrail’in bu takıntısını gerçekleştirmesi yolunda ciddi imkânlar yaratmıştır. Küresel Eşkıya ve onun diğer unsurları İsrail’i bu konuda öne sürmekten çekinmemiştir. Günümüzde Hürmüz Boğazı ve hatta Doğu Akdeniz fitili ateşlenmeye hazır bir bomba durumundadır. Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin en önemli ayakları bölgedeki “Truva Atı”nın büyük katkıları ile “Arap Baharı” adı altında gerçekleşmiş ve en önemli safhaya gelinmiştir. Hedefte İran ve dolayısıyla Suriye vardır.

İsrail aslında İran’a karşı bir operasyon yapmak adına yıllardır eğitimler yapmakta ve özellikle 2004 yılında AKP iktidarının da büyük desteği hayata geçen İsrail-NATO anlaşması kapsamında 3ncü Ana jet Üs ve eğitim alanı Konya Ovası’nda bu operasyonun taktik çalışmalarını yapmaktadır. NATO ve İnsansız Hava Aracı bahaneleri ile Batman, Muş meydanlarını kullanmakta, Diyarbakır 2nci Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı ile 8nci Ana Jet Üs kolaylıklarını sınırsızca kullanabilmektedir.

İsrail günümüzde bütün taktik eğitimini tamamlamış, siyasi havanın iyice olgunlaşmasını bekler hale gelmiştir. İran İslam Cumhuriyeti bu güne kadar mükemmel diplomatik manevralarla İsrail’i diken üstünde tutmakta ve adeta “sür-antrene” haline getirmeye gayret göstermektedir.

İsrail’in İran’a karşı yapacağı bir operasyon, bölgede telafisi mümkün olmayan bir süreci başlatacağı gibi ciddi sonuçlar da yaratabilecektir. İsrail bu operasyonla ABD’deki Evanjelik ve Neo - Con unsurlarla birlikte çalışarak Sünni-Şii çatışmasını da başlatmak istemektedir. Bu nedenle operasyonda Türkiye’nin takınacağı tavır son derece önemlidir. Türkiye yapı olarak İsrail’in İran’a karşı yapacağı bir operasyona asla destek vermeyecektir. İsrail bu gerçeği bildiğinden “Hile” yolunu kullanarak bu karşı koyuşu sıfırlamak ya da etkisizleştirmek isteyecektir. Türkiye açısından konunun en önemli kısmı da budur.

Bu çalışmamızda olası bir İsrail Operasyonu’nun görülmeyen ve gösterilmeyen yönlerine temas etmek istedik. Klasik bir operasyon analizinden daha çok kapalı kapılar ardındaki gerçekleri sizlerin gözlerinizin önüne koymak istedik. Bu nedenle de hedef analizi ve hedefe taarruz taktiklerini bir kenara bıraktık.

Suriye Hava Savunma Sistemlerinin Zafiyeti

2006 Haziran ayında Başkan Beşşar ESAD’ın yazlık sarayı üzerinden alçak uçuş yapan İsrail uçakları Suriye Hava Savunma sisteminin zafiyetini tüm çarpıcılığı ile ortaya koymuştur. Suriye’nin Haziran 2006’dan bu yana yeni bir Hava Savunma Sistemi edindiği konusunda bilgi de mevcut değildir. Bu haliyle Suriye Hava Sahası İsrail’in İran’a karşı yapabileceği muhtemel bir operasyonda kullanılabilir. İsrail operasyon güçlerinin aşması gereken ikinci engel durumundaki Irak Hava Sahası halen ağırlıklı olarak ABD kontrolündedir. Yani ikinci engel de “engel” olmaktan çıkmış durumdadır. Ancak, İran bölgede oldukça iyi örgütlenmiş durumdadır. Irak içinde yaklaşık 115 ayrı noktada “İran Gözetleme İstasyonları” mevcuttur. Bu istasyonlar üstün teknoloji ile donatılmamışlardır ama etkin durumdadırlar. İstasyonların etkin olması pek fazla bir şey ifade etmese de “etkili” olabilecekleri gözden uzak tutulmamalıdır. Bu tür bir operasyonda “erken ihbar” çok önemlidir. İsrail her türlü teknolojik üstünlüğe sahip olsa da, karşısında elektronik donanımı olmayan bir ihbar sistemi İsrail’in ve/veya müttefiklerinin bölgedeki elektronik karıştırma ve kontrolünü zorlayacaktır. Hatta belki de İsrail uçakları İran Hava Sahası’na girmeden az önce İran Balistik Füzeleri büyük bir demet halinde İsrail’e yönlenebilecektir. 

İran her halükarda, Suriye-Irak üzerinden gelebilecek İsrail ataklarına karşı sınırın belli bölgelerinde ciddi tedbirler alacaktır. Bölgeden alınan duyumlar, bu tedbirlerin alındığı ve yoğun “tatbikatlar” yapıldığı yönündedir. Ayrıca İran, internet üzerinden elde ettiğini iddia ettiği bilgisayar yazılımları yolu ile daha önce ABD hava unsurlarından çok etkili elektronik sistemlere sahip olan bazı hava araçlarını ele geçirmeyi başarmıştı. Kısaca İsrail operasyon güçleri İran Hava Sahası’nda hatta Irak Hava Sahası’ndan itibaren ciddi sürpriz tedbirlerle karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle de İsrail saldırı unsurları yanında, rota üzerindeki ve hedef bölgelerindeki hava savunma sistemlerini susturma, etkisiz hale getirme ve gerekirse yok etmek için taarruz paketlerini özenle oluşturmak zorundadır.

Geçmiş tecrübeler, İsrail’in hasımlarının elindeki hava savunma uçaklarının etkili olmadığını ortaya koymuştur. Ancak İsrail, her ihtimale karşılık taarruz paketlerinde elektronik karıştırma özelliği olan uçakların yanında av uçaklarına da yer vermek zorunda kalacaktır.

Yukarıdaki bütün şartlar göz önüne alındığı taktirde İsrail operasyon unsurları (AAY) taarruz profilini kullanabilecektir. Yani hedefe kadar alçak uçuş; hedef bölgesi alçak uçuş; hedeften dönüşte ise yüksek uçuş profili ile operasyonunu tamamlayacaktır.

Bazı stratejistlerin dile getirdiği Ürdün, Irak rotasının Suriye-Irak Rotası’nı gizlemeye yönelik bir operasyon olduğunu düşünmemek akılcı olmaz diye düşünüyorum. Çünkü İsrail hiçbir operasyonu maketler üzerinde denemeden ve başarmadan böylesi bir operasyona girişmeyecek kadar birikime sahiptir. Son dönemde İsrail’de düşen F-16I, bu tür manevralardan birini başaramadığından çöle çakılmıştır. Ki İsrail Türkiye’de 3ncü Ana Jet Üs imkanları ile Konya Ovası’nın özelliklerini kullanarak olası bir İran Operasyonu için neredeyse yıllardır çalışmaktadır. İsrailli pilotlar bölge yer seviyesi +300 feet ile “Alçak Profil” uçuşlarında bölgedeki Hava Kuvvetleri arsında –Türkiye de dahil- en yetkin pozisyondadırlar.       

Türkiye’nin de olaya karıştırılma ihtimali

İsrail için sürpriz riskler içeren bu operasyon sürecinde Türkiye’nin İsrail’in yanında açıkça yer alması iktidar için “hesabı” zor verilir bir durum yaratacaktır. Böylesi bir gelişme iktidarı bir anda çökertebilecek bir süreci de tetikleyebilir. Bu nedenle İsrail iktidarın elini güçlendirmek ve hatta olaydan karlı çıkabilmesini sağlamak amacıyla değişik “danışıklı dövüş” yollarına başvurabilir. Bunlardan en yüksek risk taşıyanı, operasyon güçlerinin kuyruk, kanat işaret ve numaralarının Türk Hava Kuvvetleri unsurlarına benzetilerek harekata gönderilmesi ve uçaklar arası konuşmaların elektronik karıştırma, aldatma teknikleri ile “Türkçe” olarak İran, Irak, Rusya hava savunma sistemlerine dinletilmesidir. Bu Türkiye için yeni bir “Goben-Breslav” oldu bittisidir. Küresel Eşkıya’nın istediği Türkiye-İran çatışmasını da yaratacak olan bu oldu bitti, bütün dünyayı felakete sürükleyecek bir şeytanlıktır.

İkinci olasılık ise İsrail’in İran Hava Sahası’na girmeden ya da girdikten sonra İsrail üzerine gönderilecek balistik füzelerin rotalarının İsrail’den Türkiye’ye doğru kaydırılmasıdır. Bu teknoloji İsrail’in de müttefiklerinin de elindedir. Zaman zaman İsrail generalleri ve taktisyenleri bu tür gelişmenin yollarını temizlemek amacıyla kamuoyunu hazırlayıcı demeçler vermektedirler. Yönlendirilmiş füzelerin özellikle Türkiye’de “iç savaş” yaratabilecek” etkileri tetikleyecek alanlara yönlendirilme ihtimali çok yüksektir.

Son dönemlerde iktidar ile İsrail, Küresel Eşkıya ve ABD unsurları arasında İran’a karşı yapılacak operasyon konusunda seri gizli görüşmeler yapılmaktadır. İsrail uçaklarını Batman ve Muş Hava Meydanlarından operasyona göndermeyi istemektedir. Yani Kuzey Rotasındaki İsrail-İran sınırı arasındaki dolambaçlı rotayı ortadan kaldırmak ve hedef bölgelerinde daha uzun süre kalabilmek adına bu talebini iktidara iletmektedir. Eğer operasyonda Batman ya da Muş havaalanları İsrail tarafından kullanılırsa yaklaşık 675 denim millik bir mesafe kazanılacaktır. Bu durumda da İsrail İran içindeki tüm nükleer tesisleri vurabilecek “harekât yarıçapı”na sahip olacaktır. İktidar ise bu teklife “hayır” diyebilme şansını çoktan kaybetmiş durumdadır. Kısaca “teklif”ten daha çok “şantaj” söz konusudur.  

Üçüncü ihtimal ise operasyona katılan uçakların Muş, Batman ya da İncirlik havaalanlarına inmeleridir. Böyle bir durumda da Türkiye ile İran arasında telafi edilemez gelişmeler ve hatta çatışmalar yaşanabilecektir. Türkiye bu oldu-bittiye de çok yakındır; aslında “oldu-bitti” den daha çok danışıklı dövüşe.

Son MİT-YARGI-İKTİDAR üçgeninde gelişen olaylar, Türkiye’de pek çok üst düzey noktaya verilen “ciddi bir gözdağı” niteliğindedir. Bu operasyonu ise hiç kimse “Küresel Eşkıya”nın bilgisi ve/veya onayı dışında gerçekleştiremez. Operasyonun zamanlaması ise çok ince bir zeka ürünüdür.

Bu süreçte en önemli olasılıklardan biri de iktidarın başının kanser nedeniyle ölümü halinde, o günlerde yaşanacak karışıklık esnasında bu operasyonun gerçekleşmesidir. İktidarın başının yitirildiği bir ortamda iktidar partisi ve/veya iktidarın işbirlikçi unsurları tarafından sindirilmiş devlet güçleri hangi etkin tedbiri alabileceklerdir? Türkiye’de yaşanacak siyasi çalkantı ve kaos İsrail için en uygun operasyon zamanlaması olacaktır. Böylelikle de “ne şiş yanacaktır ne de kebap”. Bu tür bir gelişme sonrasında ise Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sistematik olarak sabote edilen onuru ve saygınlığı ise tamamen yerle bir edilmiş olacaktır. Halihazırdaki Türk Silahlı Kuvvetleri yönetim kademesi, böyle bir gelişmeye karşı koyabilecek morale, kararlılığa ve güce sahip görünmemektedir. 

İran etkisi ve gerçeği

İran uluslar arası ilişkilerde, kendine özgü bir tavıra sahiptir. Gerginliği çok iyi kullanan İran, uluslar arası ilişkilerde hasmını “felç” edebilecek manevraları çok iyi yapabilme yeteneğine sahiptir. İsrail taktisyenlerini, İran’a yapılacak bir operasyondan daha çok İran’ın bu yeteneği düşündürmektedir. İsrail’i düşündüren bir başka konu ise İran içinde harekete geçirilmesi düşünülen “işbirlikçi” unsurlara karşı İran’ın sürekli ve sessiz operasyonlar yapmasıdır. İsrail, halihazırda İran içinde görüştüğü ve beslediği unsurların ne kadarının gerçekte kendisine destek vereceğinden emin değildir.

İsrail için bir başka tehdit ise 2006 yılında kendisini dizlerinin üzerine çökerten Lübnan Hizbullah’ıdır. Muhtemelen operasyon ile birlikte Lübnan Hizbullah güçleri de İsrail’e karşı harekete geçecektir. Yani İsrail en az iki cephede çatışmaya girmek durumunda kalacaktır. Mevcut şartlar altında İsrail bölgede yapayalnızdır. “Truva Atı”nın İsrail’i açıkça desteklemesi söz konusu olamayacağına göre, İsrail’in “Truva Atı”nı harekete geçirme manevraları yapması neredeyse kesin gibidir.  

Bu süreçte en önemli unsur, sesiz ve derinden giden İngiltere’nin operasyona vereceği destektir. İngiltere’nin MI-5 ve MI-6’inin yayınlarında etkin olduğu medya unsurları bu operasyon için kamuoyu oluşturmaya çalışıyor gibi görünseler de operasyon sonucuna yönelik çalışmaları dikkat çekiyor. İngiltere böyle bir operasyonda hem İran’ın hem de İsrail’in ağır zayiat almasını istiyor. Aksi taktirde İsrail, İngiltere’nin Ortadoğu ve Avrasya’daki menfaat ataklarında çok büyük bir engel gibi görünüyor. İran’ın bu nükleer varlığı ile süreci sürdürmesi, İngiltere için en az İsrail kadar tehlikeli. Türkiye’ye kamuoyu huzurunda ve bambaşka bir görünüm altında Genel Valisini atayan İngiltere’nin Ortadoğu’daki İsrail-İran-Türkiye dengelerinde söz sahibi olabilmesi de bu beklentiye bağlı. Bölgede birbirini hırpalamış İran ve İsrail, Genel Vali etkisindeki bir Türkiye İngiltere’nin en büyük özlemi gibi. İsrail’de bazı stratejsitler, İran’ın ABD’ye ait mükemmel donanımlı hava araçlarını ele geçirmesinin arkasında program desteği ile İngiltere’nin yer aldığından söz ediyorlar. Hatta, bu “crack” programlarını Hintli bilgisayar yazılım uzmanlarına yazdırdıklarını dahi dile getiriyorlar. Bu tür bir operasyon akılcılıktan hiç de uzak değildir. Vakti zamanında kendi ajanlarını kurtarmak için İngiliz Deniz Piyadeleri’ni[i] İran Silahlı Kuvvetleri’nin eline vererek tuzağa düşüren ABD ve İsrail, hesabı ödemek ile karşı karşıyadırlar.  

[i] ASLINDA NE OLDU????
İran ve İngiltere arasında yaşanan “tutuklu askerler” krizi bir örtüydü… Aslında “kriz”, (!) İranlı ve Amerikalı ajanların takasına perde oldu…

Dünya GPS sisteminin (Coğrafi Pozisyon Sistemi) kontrolü ABD’nin elindedir.
ABD, İngiltere’nin Irak’tan “asker çekme” densizliğini (!) cezalandırmak ve aynı zamanda da; İran İslam Cumhuriyeti tarafından yakalanan nitelikli 31 ABD Ajanı’nın değiş tokuş işlemleri için İngiliz Deniz Piyadeleri’ni tuzağa düşürdü.
İşin en ilginç yanı, bu cezalandırmadan ya da operasyondan İngiliz Başbakanı, İngiliz Genelkurmay Başkanı ile MI-6’nın patronunun haberlerinin olmasıydı.
Geçici bir süre için 3 KNOT (Deniz Mili) doğuya kaydırılan GPS değerleri, 15 İngiliz Deniz Piyadesinin İran kuvvetlerince alınmasından sonra eski haline geri çekildi. Bu durumda, İngiliz askerleri ellerindeki değerlere göre İran sularında değil Irak sularındaydılar; onlar öyle biliyorlardı…
15 rehine asker için İngiltere ile İran arasında olaylar tırmandırılırken, geri planda çok daha büyük bir operasyon yapılıyordu. ABD bu operasyonu açıktan açığa yapmayı göze alamadığından; İngiliz askerlerini yem olarak kullandı. Buna da Tony Blair ve iki üst düzey daha “göz yumdu”.
Aslında yapılan, İran’ın esir aldığı çok değerli 31 ABD istihbarat elemanı ile ABD’nin esir aldığı 12 İran istihbaratçısının değişimi operasyonuydu.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı PELOSİ, aynı dönemde Suriye Arap Cumhuriyeti’ne gelmiş ve Beşşar ESAD’ı bir tam gün beklemek zorunda kalmıştı. Çünkü Beşşar ESAD Halep’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Fenerbahçe’nin maçını seyrediyordu. Amerikalıya zaman ayıramazdı. PELOSİ’nin de Beşşar ESAD’ı beklemekten başka bir seçeneği de yoktu.
Bu durum, Ortadoğu’da düğümlerin çözümünü kolaylaştırmak için Türkiye’ye gelmesi gereken PELOSİ’nin; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ayağına gitmesi Türkiye’deki iktidara, ABD’nin yani Küresel Eşkıya’nın nasıl baktığının önemli bir işaretiydi.
Esirler için devreye giren iktidarın başı, “bayan tutuklu” konusunda İran resmi ağızlarından aldığı teminatı İngiltere’ye iletti. Ancak, İngiltere olayı tırmandırarak iktidarın başını “yalancı ve zavallı” haline düşürdü. Ardından konu PELOSİ tarafından Beşşar ESAD’a iletildi ve sorun çok kısa sürede çözüldü.
PELOSİ’nin görevi Beşşar ESAD’dan ricacılık ve “ajan takası”na nezaretten başka bir şey değildi. Sonunda, Başkan ESAD’ın sayesinde ABD ajanlarına, İngilizlerin Deniz Piyadeleri’ne kavuşmasından önce kavuştu.
Kısaca, yanı başımızda dünya neredeyse alt-üst olurken; Türkiye, iktidarın başının kaprisleri ve iktidar partisi içindeki çekişmelerin girdabında “kayda alınmayan ülke” konumuna kadar sürüklenirken; Suriye Arap Cumhuriyeti, Baba ESAD dönemindeki gibi, Oğul ESAD sayesinde de yine “diplomasi” ihraç eder hale geldi.
İşte bir krizin perde arkası ve Türkiye adına yaşanan rezillikler…

 
NİSAN 2007 (Bu yazı Nisan 2007'de ANAYURT Gazetesi'nde yayınlanmıştır)

“Kuzey Rotası” “Yolgeçen hanı” gibi…
06 Eylül 2007 tarihinde Hatay’ın Hassa ilçesi ile Gaziantep Oğuzeli ilçelerinde iki adet “Centerline” adı verilen gövde altı boş yakıt tankı bulundu. Gazetede yayınlanan fotoğraflardan ve yerinde yapılan incelemelerden anlaşıldı ki her iki harici yakıt tankı İsrail Hava Kuvvetleri’nin envanterindeki F-15I uçaklarına aitti. Sonradan yapılan açıklamalarda F-15I’lar Suriye’nin doğusunda yer alan Dayr-Ez Zavr’da bir hedefe havadan yere 4 füze attıkları anlaşıldı. Elde edilen bilgiler F-15I’ların 3’lü kol olarak taarruz ettikleri yönündeydi. Toplam dört füze ama üç uçak… Bu olaydan da anlaşılıyor ki F-15I'lardan biri muhtemelen Elektronik Karıştırma (EKT ve EKKT) yapmak için görevlendirilmiş, geri kalan iki uçak ise ikişer füzesini hedefe ateşlemişlerdi. Hava Savunması oldukça zayıf olan ve hedefi de neredeyse tamamen ortada olan Suriye’deki bir operasyona gönderilen 3 uçak, aslında İsrail’in operasyon prensiplerini ortaya koymaktaydı. Ancak, yapılan saldırı ve Türkiye topraklarına bırakılan iki “Centreline” yukarıdaki tezimizi doğrular nitelikteydi. Çünkü elektronik karıştırma (EKT ve EKKT) uçağı sadece elektronik podlar taşıdığından “Centerline” kullanmamıştı. Diğer iki uçak ise yüklü olduklarından “Centerline” kullanmak zorundaydılar. Ancak, yere atılmış yakıt tanklarının gazetelere yansıyan görüntüleri kafaları karıştırmaya da müsaitti. Yaklaşık 220- 250 deniz mili sürati uçan uçaklardan atılmış harici yakıt tanklarının neredeyse atılma izi taşımamaları oldukça manidardı. Belki de bu tanklar oralara kafaları karıştırmak amacıyla bırakılmışlardı. Çünkü Akdeniz girişi ile Suriye’de operasyon yapıp yine aynı rota izleyerek geri dönmek konusunda İsrail F-15I’larının “Centreline” kullanmalarına gerek yoktur. İşin “Şeytani” noktası da budur.  

O zamanlar ele aldığımız ve yazdığımız bu operasyon aslında bir aldatma operasyonuydu. İsrail Hava Kuvvetleri Ürdün-Suudi Arabistan hava sahalarını geçerek, olası bir harekâtın profil ayaklarını denemişlerdi. İran’a güney hattından giren İsrail uçakları İran Hava Sahası’nı kat ederek Türkiye’ye giriş yapmışlar, oradan da Suriye-Türkiye sınırından uçarak Akdeniz’e çıkmış ve oradan da üslerine dönmüşlerdi. İran Hava Savunma Sistemleri, bu taktik kolu görmüş olmasına rağmen, daha önceden elde ettiği istihbaratı tam olarak değerlendirerek özellikle reaksiyon vermemiş ve İsrail’in yanılması için elinden geleni yapmıştı. Muhtemelen taktik kol Suudi Arabistan hava sahasının sonunda tanker uçaklardan yakıt ikmalini prova etmiş, ardından da Türkiye sınırında aynı provayı tekrarlamıştı.
Her ne olursa olsun Türk Hava Savunma sistemleri tarafından da tespit ve teşhis edilen bu İsrail Taarruz Kolu’na müdahale edilmemişti. İşte bu nedenle Türk Hava Sahası, bilinen ya da bilinmeyen nedenlerle İsrail Hava Kuvvetleri için “Harman yeri” durumundadır. Belki de bu “tepkisizlik” “One minute” senaryosunun da bir parçasıdır. Öyle ki 23.10’da Mardin Radarı tarafından, 23.15’te Diyarbakır Hava Kontrol Grup Radarı tarafından, 23.19’da İskenderun Radarı tarafından tespit ve teşhis edilen bu Taktik Kol, elini kolunu sallayarak Akdeniz’e ulaşmış ve oradan da üslerine geri dönmüşlerdi. İşte aslında savcıların araştırması ve üzerine gitmesi gereken konulardan biri bu olmasına rağmen, nedense “Üç maymun” oynanmış ve hem “Askeri” hem de “Siyasi” sessizlik “Tezgâh”ın ne kadar sağlam kurulduğunu açıkça ortaya koymuştu. Özellikle 2nci hava Kontrol Grup Komutanlığı’na ev sahipliği yapan Diyarbakır 2nci Taktik Hava Kuvvetleri’ne bağlı 8nci Ana jet Üs’de konuşlu F-16’lara “Kalk ve önle emri” verilmemesi, Kuzey Rotası için “Yolgeçen hanı” tabirimizi haklı çıkarmaya yetip artmaktadır.  

İSRAİL’in Benzer “Özel Operasyon” geçmişi

·         1976'da İsrail Özel Kuvvetleri havada yakıt ikmali yaparak 4 bin kilometre uzakta, Uganda'nın Entebbe havaalanına operasyon yaptı. Görünürde “Filistin Kurtuluş Örgütü ve Alman Kızıl Tugayları” tarafından kaçırılan rehineler kurtarıldı (!) Operasyon esnasında havaalanında ikazlara rağmen ortadan kaybolmayan Uganda askerleri öldürüldü.
·         1981'de Irak'ın inşaa ettiği Osirak nükleer reaktörü F-15 ve F-16 uçakları ile vuruldu. Bin 100 kilometre uzaktaki hedef imha edildi. İsrail uçakları yedek yakıt tanklarını Suudi Arabistan çölüne bıraktı.
·         1985'te İsrail Hava Kuvvetleri'nin hedefi, Tunus'taki Filistin Kurtuluş Örgütü karargâhı oldu. İsrail F-15 ve F-16'ları yine havada yakıt ikmali yaparak 2 bin 3 yüz kilometre uzaktaki karargâhı vurdu. 60 Filistinli gerilla öldü.
Rus Teknolojisi ile İsrail Teknolojisi
Haziran 1982’de İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General David IVRY komutasındaki İsrail uçakları Bekaa Vadisi’ndeki operasyona değişik tipte 100 İsrail uçağı katıldı. Bu operasyon esnasında 19 SAM (yerden havaya füze savunma sistemi) imha edildi. 82 MİG çağı düşürüldü. İsrail uçakları zayiatsız olarak üslerine döndü.  
Bugün de durumun farklı olmadığını söyleyebiliriz. Yani İsrail taarruz paketlerinin Suriye Hava Sahası’nı kat edişlerinde güçlü bir savunma perdesi ile karşılaşmaları neredeyse imkânsız gibi. Karşılaşacakları direnişi de İsrail’in aşmaması neredeyse imkânsız gibi. Çünkü ABD’nin AWACS uçakları ile EKT ve EKKT sistemleri harekât öncesinden başlamak üzere bölgede açık destek verecektir. İlave olarak İsrail operasyon paketlerindeki EKT ve EKKT uçakları rota üzerinde ve hedef bölgesinde ek koruma sağlayacak durumdadır. 
Türkiye ile Suriye arasında “Bahar Havası” estiği dönemlerde bile İsrail, Suriye üzerinde çok değişik “test” çalışmaları yaparak Hava Savunma Sistemleri’ni metodik olarak denetlemiştir. Örneğin Ocak 2005’te Doğu Akdeniz’de yapılan askeri tatbikat bunun en bariz örneğidir. (ABD-İsrail-Türkiye) Kısaca İsrail, olası bir İran operasyonunda bütün dünyayı şaşırtmak için yıllar öncesinden gerekli çalışmaları her vesile ile yapmıştır.
İsrail’in olası İran müdahalesi için ünlü stratejistlerin “orta rota” olarak sundukları “İsrail-Ürdün-Irak-İran” hattının yerine İsrail, “İsrail-Suriye-Irak-İran” hattını kullanırsa kimse şaşırmamalıdır. Hedeflerden dönüşte stratejistlerin öngördüğü hattı kullanabilir ama hedefe giderken Suriye Hava Sahası’nı kullanmak İsrail’in taktiklerine uygun düşmektedir.
İran Hava Kuvvetleri’nin Hava Savunma Sistemi’nde Rusya menşeli SA-2, SA-5, SA-6 ve tek er omuzdan atılabilen SA-7’leri vardır. Bunun yanında İran’ın elinde 12 adet Ukrayna imalatı Kh-55 silah ailesinden X-55 cruise füzesi de bulunmaktadır.
OPERASYON’DA kullanılabilecek olası İsrail Operasyon Unsurları
İsrail’in olası bir İran Operasyonu’nda kullanabileceği hava unsurları, sayıları, tipleri ve harekât menzilleri tablolardaki gibidir.
 İSRAİL TAKTİK HAVA KUVVETİ –TAARUZ/SAVUNMA-
<><><><> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><<><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><> <><> <><> <> <><><><> <><><><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><> <><><><><><><><>
UÇAK TİPİ
TOPLAM SAYI
FAAL
GAYRİ FAAL
OPERASYONA HAZIR
F-15A “BAZ”
27
26
1
26
F-15C “BAZ”
17
16
1
15
F-15B ”BAZ”
7
7
0
7
F-15D “BAZ”
11
9
2
9
F-15I “RA’AM”
25
25
0
25
F-16A “NETZ”
90
87
3
86
F-16B “NETZ”
16
15
1
15
F-16D “BARAK”
49
47
2
46
F-16C “BARAK”
52
50
2
49
F-16I “SUFA”
102
100
2
100
GENEL TOPLAM
396
382
14
378

OLASI İRAN HAREKÂTINDA KULLANILABİLECEK TAKTİK TAARUZ-SAVUNMA UÇAKLARI
<><><><> <><><><> <><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><>
UÇAK TİPİ
HAREKÂTA KATILABİLECEK SAYI
F15I “RA’AM”
25
F16I “SUFA”
100
F-15A “BAZ”
26
F-15C “BAZ”
15
F-15B ”BAZ”
7
F-15D “BAZ”
9
TOPLAM
182
·         “I” SERİSİ UÇAKLAR İSRAİL İÇİN ÖZEL ÜRETİMLERDİR, YÜK KAPASİTESİ VE MENZİLİ ARTIRILMIŞ YAPIMLARDIR.

UÇAKLARIN MENZİLİ -TAM YAKIT-KANAT ALTI VE GÖVDE ALTI YEDEK YAKIT TANKLARI İLE SİLAHSIZ-
<><><><> <><><><> <><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <> <><> <><> <> <><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><><> <><><><>
UÇAK TİPİ
MENZİLİ
HAREKÂT YARIÇAPI
F15I “RA’AM”
3.450 Deniz Mili
1.195 Deniz Mili
F16I “SUFA”
2.455 Deniz Mili
785 Deniz Mili
F-15A “BAZ”
3.100 Deniz Mili
1.000 Deniz Mili
F-15C “BAZ”
3.100 Deniz Mili
1.000 Deniz Mili
F-15B ”BAZ”
3.100 Deniz Mili
1.000 Deniz Mili
F-15D “BAZ”
3.100 Deniz Mili
1.000 Deniz Mili

Operasyon Silah-Mühimmatı ve sonuçları
İsrail’in Hürmüz Boğazı açığında konuşlandıracağı Dolphin sınıfı denizaltılardan Harpoon füzelerini kullanma olasılığı oldukça yüksektir. Ancak Harpoon’lar asli operasyon silahı olamayacaktır.
İsrail’in operasyon’da “Bunker Buster” adı verilen sığınak delici akıllı bombalar kullanması neredeyse kesin gibidir. Bu bombalar arasında uranyum başlıklı (BLU 113) ve balistik başlıklı (B61-11) olanlar vardır.  Uranyum başlıklı bombaların harekâtta kullanılmasına ABD kongresi yıllar öncesinden izin vermiştir. Bu mühimmatlar F-15I ve F-15E uçakları tarafından kullanılabilmektedir. Aynı seriden olmak üzere BLU-109 akıllı bombaları da –İsrail envanterinde çok sayıda var- kullanılabilecek modern mühimmatlardandır.
EKT ve EKKT uçaklarına ise LANTIRN podları yerleştirilecektir. Bu uçaklara çift görev verilmesi de muhtemeldir. F15-A, F15-B, F-15C ve F-15-D uçakları taarruz paketlerinde bombardıman dışında görev icra etmek durumundadır.
Bu operasyon esnasında tahrip edilecek/tahrip edilmesi muhtemel nükleer tesislerden meydana gelecek sızıntılar operasyon sonrasında bölge ülkelerinin en büyük problemi olacaktır. Ancak, görünürde hiçbir kimse, kurum, kuruluş bu sonuç hakkında her hangi bir değerlendirmede bulunmamaktadır. İran’ın İsrail’e karşı girişeceği harekât sonrasında İsrail’deki nükleer tesislerde de –zayıf bir ihtimal gibi görünse de- aynı tehlike geçerlidir.
SONUÇ
Bu operasyonun başarılıp başarılmamasından daha çok yapılabiliyor olması önemlidir. Bu operasyon eğer gerçekleşirse adeta “Cehennemin Kapıları” ardına kadar açılacaktır. Türkiye’deki iktidar bu operasyona destek olduğu taktirde bir süre daha ayakta kalacak aksi taktirde “Hazin son”a doğru (!) onlar da sürüklenecektir. İktidar bu konuda tercih şansına sahip değildir. “İktidar olmanın” ve “İktidarda kalabilmenin” hesabı önüne konmuştur, ya bu hesabı ödeyecek ya da kendi “Kalemini” kendisi kıracaktır.
Olası operasyon Ortadoğu’daki KUKLACI’nın bütün KUKLALARI için bir “olmak ya da olmamak” savaşıdır. KUKLACI, “İsrail’e destek olmayı” zorunluluk olarak görmektedir. İsrail’i bu kadar küstahlaştıran ise Türkiye’nin uyguladığı ya da aslında uygularmış gibi göründüğü “Komşularla sıfır sorun” aldatmacasına dayalı Dış Politika’dır.
İsrail İran’a operasyona başlar başlamaz Lübnan Hizbullahı da İsrail’i vuracaktır. Bu durumda İsrail muhtemelen bölgede uranyum, fosfor esaslı mühimmat kullanımını artıracak ve hatta mikro nükleer saldırıya da yönelebilecektir. Reaksiyondan Suriye’de nasibini büyük oranda alacak, Irak’ta fitili daha önceden ateşlenmiş Şii-Sünni kavgası tırmanacak ve kuvvetle muhtemel bir iç savaşa dönüşecektir. Bu savaş esnasında Türkmenler ile Kürtler arasında yaşanacak kanlı karşılaşmalar da olayı bambaşka boyutlara taşıyacaktır. İsrail Türkiye’deki “Truva Atı” ile dönülemez uzlaşmayı sağlarsa Türkiye ile İran savaş ile burun buruna gelecektir. Ne yazık ki günümüz Devlet Yönetimi böyle bir ortamdan Türkiye’yi zararsız olarak çıkarabilecek donanımda ve kaabiliyyette değildir. Yaşanacak çatışmalar sonrası bölgede meydana gelecek başta nükleer kirlilik, bölge ülkelerini ama öncelikle Türkiye’yi telafisi imkansız zararlara sokacaktır.
Konunun en önemli tarafı ise Türk Kamuoyu’nun olayın bilinmeyen ve/veya gizlenen bu yüzünden habersiz olmasıdır. Kısaca Türkiye, içindeki “İşbirlikçiler” dışında konudan tamamen habersizdir, hazırlıksızdır.

"Kuzey Rotası” “Yolgeçen hanı” gibi…
06 Eylül 2007 tarihinde Hatay’ın Hassa ilçesi ile Gaziantep Oğuzeli ilçelerinde iki adet “Centerline” adı verilen gövde altı boş yakıt tankı bulundu. Gazetede yayınlanan fotoğraflardan ve yerinde yapılan incelemelerden anlaşıldı ki her iki harici yakıt tankı İsrail Hava Kuvvetleri’nin envanterindeki F-15I uçaklarına aitti. Sonradan yapılan açıklamalarda F-15I’lar Suriye’nin doğusunda yer alan Dayr-Ez Zavr’da bir hedefe havadan yere 4 füze attıkları anlaşıldı. Elde edilen bilgiler F-15I’ların 3’lü kol olarak taarruz ettikleri yönündeydi. Toplam dört füze ama üç uçak… Bu olaydan da anlaşılıyor ki F-15I'lardan biri muhtemelen Elektronik Karıştırma (EKT ve EKKT) yapmak için görevlendirilmiş, geri kalan iki uçak ise ikişer füzesini hedefe ateşlemişlerdi. Hava Savunması oldukça zayıf olan ve hedefi de neredeyse tamamen ortada olan Suriye’deki bir operasyona gönderilen 3 uçak, aslında İsrail’in operasyon prensiplerini ortaya koymaktaydı. Ancak, yapılan saldırı ve Türkiye topraklarına bırakılan iki “Centreline” yukarıdaki tezimizi doğrular nitelikteydi. Çünkü elektronik karıştırma (EKT ve EKKT) uçağı sadece elektronik podlar taşıdığından “Centerline” kullanmamıştı. Diğer iki uçak ise yüklü olduklarından “Centerline” kullanmak zorundaydılar. Ancak, yere atılmış yakıt tanklarının gazetelere yansıyan görüntüleri kafaları karıştırmaya da müsaitti. Yaklaşık 220- 250 deniz mili sürati uçan uçaklardan atılmış harici yakıt tanklarının neredeyse atılma izi taşımamaları oldukça manidardı. Belki de bu tanklar oralara kafaları karıştırmak amacıyla bırakılmışlardı. Çünkü Akdeniz girişi ile Suriye’de operasyon yapıp yine aynı rota izleyerek geri dönmek konusunda İsrail F-15I’larının “Centreline” kullanmalarına gerek yoktur. İşin “Şeytani” noktası da budur.  
O zamanlar ele aldığımız ve yazdığımız bu operasyon aslında bir aldatma operasyonuydu. İsrail Hava Kuvvetleri Ürdün-Suudi Arabistan hava sahalarını geçerek, olası bir harekâtın profil ayaklarını denemişlerdi. İran’a güney hattından giren İsrail uçakları İran Hava Sahası’nı kat ederek Türkiye’ye giriş yapmışlar, oradan da Suriye-Türkiye sınırından uçarak Akdeniz’e çıkmış ve oradan da üslerine dönmüşlerdi. İran Hava Savunma Sistemleri, bu taktik kolu görmüş olmasına rağmen, daha önceden elde ettiği istihbaratı tam olarak değerlendirerek özellikle reaksiyon vermemiş ve İsrail’in yanılması için elinden geleni yapmıştı. Muhtemelen taktik kol Suudi Arabistan hava sahasının sonunda tanker uçaklardan yakıt ikmalini prova etmiş, ardından da Türkiye sınırında aynı provayı tekrarlamıştı.
Her ne olursa olsun Türk Hava Savunma sistemleri tarafından da tespit ve teşhis edilen bu İsrail Taarruz Kolu’na müdahale edilmemişti. İşte bu nedenle Türk Hava Sahası, bilinen ya da bilinmeyen nedenlerle İsrail Hava Kuvvetleri için “Harman yeri” durumundadır. Belki de bu “tepkisizlik” “One minute” senaryosunun da bir parçasıdır. Öyle ki 23.10’da Mardin Radarı tarafından, 23.15’te Diyarbakır Hava Kontrol Grup Radarı tarafından, 23.19’da İskenderun Radarı tarafından tespit ve teşhis edilen bu Taktik Kol, elini kolunu sallayarak Akdeniz’e ulaşmış ve oradan da üslerine geri dönmüşlerdi. İşte aslında savcıların araştırması ve üzerine gitmesi gereken konulardan biri bu olmasına rağmen, nedense “Üç maymun” oynanmış ve hem “Askeri” hem de “Siyasi” sessizlik “Tezgâh”ın ne kadar sağlam kurulduğunu açıkça ortaya koymuştu. Özellikle 2nci hava Kontrol Grup Komutanlığı’na ev sahipliği yapan Diyarbakır 2nci Taktik Hava Kuvvetleri’ne bağlı 8nci Ana jet Üs’de konuşlu F-16’lara “Kalk ve önle emri” verilmemesi, Kuzey Rotası için “Yolgeçen hanı” tabirimizi haklı çıkarmaya yetip artmaktadır.  
  İSRAİL’in Benzer “Özel Operasyon” geçmişi
  ·         1976'da İsrail Özel Kuvvetleri havada yakıt ikmali yaparak 4 bin kilometre uzakta, Uganda'nın Entebbe havaalanına operasyon yaptı. Görünürde “Filistin Kurtuluş Örgütü ve Alman Kızıl Tugayları” tarafından kaçırılan rehineler kurtarıldı (!) Operasyon esnasında havaalanında ikazlara rağmen ortadan kaybolmayan Uganda askerleri öldürüldü.
  ·         1981'de Irak'ın inşaa ettiği Osirak nükleer reaktörü F-15 ve F-16 uçakları ile vuruldu. Bin 100 kilometre uzaktaki hedef imha edildi. İsrail uçakları yedek yakıt tanklarını Suudi Arabistan çölüne bıraktı.
  ·         1985'te İsrail Hava Kuvvetleri'nin hedefi, Tunus'taki Filistin Kurtuluş Örgütü karargâhı oldu. İsrail F-15 ve F-16'ları yine havada yakıt ikmali yaparak 2 bin 3 yüz kilometre uzaktaki karargâhı vurdu. 60 Filistinli gerilla öldü.
  Rus Teknolojisi ile İsrail Teknolojisi
Haziran 1982’de İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General David IVRY komutasındaki İsrail uçakları Bekaa Vadisi’ndeki operasyona değişik tipte 100 İsrail uçağı katıldı. Bu operasyon esnasında 19 SAM (yerden havaya füze savunma sistemi) imha edildi. 82 MİG çağı düşürüldü. İsrail uçakları zayiatsız olarak üslerine döndü.  
 Bugün de durumun farklı olmadığını söyleyebiliriz. Yani İsrail taarruz paketlerinin Suriye Hava Sahası’nı kat edişlerinde güçlü bir savunma perdesi ile karşılaşmaları neredeyse imkânsız gibi. Karşılaşacakları direnişi de İsrail’in aşmaması neredeyse imkânsız gibi. Çünkü ABD’nin AWACS uçakları ile EKT ve EKKT sistemleri harekât öncesinden başlamak üzere bölgede açık destek verecektir. İlave olarak İsrail operasyon paketlerindeki EKT ve EKKT uçakları rota üzerinde ve hedef bölgesinde ek koruma sağlayacak durumdadır. 
 Türkiye ile Suriye arasında “Bahar Havası” estiği dönemlerde bile İsrail, Suriye üzerinde çok değişik “test” çalışmaları yaparak Hava Savunma Sistemleri’ni metodik olarak denetlemiştir. Örneğin Ocak 2005’te Doğu Akdeniz’de yapılan askeri tatbikat bunun en bariz örneğidir. (ABD-İsrail-Türkiye) Kısaca İsrail, olası bir İran operasyonunda bütün dünyayı şaşırtmak için yıllar öncesinden gerekli çalışmaları her vesile ile yapmıştır.
 İsrail’in olası İran müdahalesi için ünlü stratejistlerin “orta rota” olarak sundukları “İsrail-Ürdün-Irak-İran” hattının yerine İsrail, “İsrail-Suriye-Irak-İran” hattını kullanırsa kimse şaşırmamalıdır. Hedeflerden dönüşte stratejistlerin öngördüğü hattı kullanabilir ama hedefe giderken Suriye Hava Sahası’nı kullanmak İsrail’in taktiklerine uygun düşmektedir.
 İran Hava Kuvvetleri’nin Hava Savunma Sistemi’nde Rusya menşeli SA-2, SA-5, SA-6 ve tek er omuzdan atılabilen SA-7’leri vardır. Bunun yanında İran’ın elinde 12 adet Ukrayna imalatı Kh-55 silah ailesinden X-55 cruise füzesi de bulunmaktadır.

[1] ASLINDA NE OLDU????
İran ve İngiltere arasında yaşanan “tutuklu askerler” krizi bir örtüydü… Aslında “kriz”, (!) İranlı ve Amerikalı ajanların takasına perde oldu…
Dünya GPS sisteminin (Coğrafi Pozisyon Sistemi) kontrolü ABD’nin elindedir.
ABD, İngiltere’nin Irak’tan “asker çekme” densizliğini (!) cezalandırmak ve aynı zamanda da; İran İslam Cumhuriyeti tarafından yakalanan nitelikli 31 ABD Ajanı’nın değiş tokuş işlemleri için İngiliz Deniz Piyadeleri’ni tuzağa düşürdü.
İşin en ilginç yanı, bu cezalandırmadan ya da operasyondan İngiliz Başbakanı, İngiliz Genelkurmay Başkanı ile MI-6’nın patronunun haberlerinin olmasıydı.
Geçici bir süre için 3 KNOT (Deniz Mili) doğuya kaydırılan GPS değerleri, 15 İngiliz Deniz Piyadesinin İran kuvvetlerince alınmasından sonra eski haline geri çekildi. Bu durumda, İngiliz askerleri ellerindeki değerlere göre İran sularında değil Irak sularındaydılar; onlar öyle biliyorlardı…
15 rehine asker için İngiltere ile İran arasında olaylar tırmandırılırken, geri planda çok daha büyük bir operasyon yapılıyordu. ABD bu operasyonu açıktan açığa yapmayı göze alamadığından; İngiliz askerlerini yem olarak kullandı. Buna da Tony Blair ve iki üst düzey daha “göz yumdu”.
Aslında yapılan, İran’ın esir aldığı çok değerli 31 ABD istihbarat elemanı ile ABD’nin esir aldığı 12 İran istihbaratçısının değişimi operasyonuydu.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı PELOSİ, aynı dönemde Suriye Arap Cumhuriyeti’ne gelmiş ve Beşşar ESAD’ı bir tam gün beklemek zorunda kalmıştı. Çünkü Beşşar ESAD Halep’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Fenerbahçe’nin maçını seyrediyordu. Amerikalıya zaman ayıramazdı. PELOSİ’nin de Beşşar ESAD’ı beklemekten başka bir seçeneği de yoktu.
Bu durum, Ortadoğu’da düğümlerin çözümünü kolaylaştırmak için Türkiye’ye gelmesi gereken PELOSİ’nin; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ayağına gitmesi Türkiye’deki iktidara, ABD’nin yani Küresel Eşkıya’nın nasıl baktığının önemli bir işaretiydi.
Esirler için devreye giren iktidarın başı, “bayan tutuklu” konusunda İran resmi ağızlarından aldığı teminatı İngiltere’ye iletti. Ancak, İngiltere olayı tırmandırarak iktidarın başını “yalancı ve zavallı” haline düşürdü. Ardından konu PELOSİ tarafından Beşşar ESAD’a iletildi ve sorun çok kısa sürede çözüldü.
PELOSİ’nin görevi Beşşar ESAD’dan ricacılık ve “ajan takası”na nezaretten başka bir şey değildi. Sonunda, Başkan ESAD’ın sayesinde ABD ajanlarına, İngilizlerin Deniz Piyadeleri’ne kavuşmasından önce kavuştu.
Kısaca, yanı başımızda dünya neredeyse alt-üst olurken; Türkiye, iktidarın başının kaprisleri ve iktidar partisi içindeki çekişmelerin girdabında “kayda alınmayan ülke” konumuna kadar sürüklenirken; Suriye Arap Cumhuriyeti, Baba ESAD dönemindeki gibi, Oğul ESAD sayesinde de yine “diplomasi” ihraç eder hale geldi.
İşte bir krizin perde arkası ve Türkiye adına yaşanan rezillikler…
NİSAN 2007 (Bu yazı Nisan 2007'de ANAYURT Gazetesi'nde yayınlanmıştır)



Hiç yorum yok: