DİKKAT ÇOK
ÖNEMLİDİR
BU HİKAYE'NİN BÜTÜN HAKLARI HASAN HÜSEYİN
MEMİŞ'E AİT OLUP KENDİSİNDEN YAZILI İZİN ALINMADIKÇA KISMEN YA DA TAMAMEN,
ALINTI YAPILARAK, MAHREÇ GÖSTERİLSE DAHİ YAYINLANAMAZ.
AÇIKLAMA
GİRDAP
YAKLAŞIK 10 YILDIR İSTANBUL FİLM VE DİZİ SEKTÖRÜNDE ÇALIŞAN NEREDEYSE BÜTÜN
KURULUŞLAR TARAFINDAN BİLİNEN BİR SENARYO HİKAYESİDİR. SEKTÖRDE BEĞENMEYEN VE
YAŞAMA GEÇİRMEK İSTEMEYEN HEMEN HEMEN YOK GİBİDİR. ANCAK, "KUKLACI"NIN
TALİMATLARI BUNA ENGELDİR. BURADA BU HİKAYE BÖLÜM BÖLÜM YAYINLACAKTIR. ÇÜNKÜ BEN
BU HİKAYEYİ BURADA YAYINLAYARAK, OKURLARIMIN VASITASI İLE TARİHE NOT DÜŞMEK
İSTİYORUM. NE OLUR NE OLMAZ... SAÇMA SAPAN BİR KALP KRİZİ YA DA SALAKÇA BİR
İNTİHAR SENARYOSUNUN BU ERİŞİME ENGEL OLMASINI İSTEMİYORUM...
SAYGILARIMLA...
YEDİNCİ BÖLÜM
ÖZEL KUVVETLER
Org. Çetin GİR, makam aracının arka
koltuğunda Gölbaşı Haymana Yolu güzergâhında ilerliyordu, nedense bu kez
korumaları da yoktu. Emir subayı da yoktu yanında. Sadece şoförü ve kendisi.
Haymana Yolu’nda yaklaşık 2 km mesafe alınca bir başka kuvvet komutanlığına ait
yolun göle yakın kısmındaki tesise girdiler. Org. Çetin GİR aracından indi ve şoförüne
bagajdaki spor giysilerini getirmesini söyledi. Boş yönetim binasında soyunup
sivil spor giysileri giyen Orgeneral GİR şoförüne;
-
Bizi arayanlara yanıt verme ama araç telefonu açık
kalsın, kimse ile konuşma, ben gelinceye kadar buradan ayrılma, ne ihtiyacın
varsa buradan karşılanacak.
-
Emredersiniz! Hanımefendi ararsa…
-
Hiç kimse dedim o da dâhil…
-
Emredersiniz!
Orgeneral GİR, tesisin diğer tarafında
bir sundurma altında üzeri brandalarla örtülü CHRYSLER otomobilin üzerini kendisi
açar ve içine biner, camları da dâhil her şeyiyle simsiyah olan otomobil ile tesisi
terk eder.
Aynı saatlerde Astsubay İsrafil ile
Astsubay Erkut da birliktedirler. İsrafil saatine bakar ve tamam der. İkisi de Emek
8nci caddedeki kebapçıdan çıkarlar ve kendilerine karşı kaldırıma park etmiş
olarak bekleyen metalik Porche’a doğru yürürler. İsrafil düşüncelidir, acaba
aracın kapıları açık mıdır, kendilerine söylendiği gibi kontak anahtarları
üzerinde midir, gidecekleri adres orada yazılı mıdır?
Aracın kapısına hamle yaptığında
kapının açık olduğunu anlar, Erkut ile İsrafil yan yana binerler ve vites
kolunun gerisinde şeffaf bant ile tutturulmuş bir kâğıt olduğunu fark ederler. Kâğıdı
alıp açtıklarında, gidecekleri adresin yazılı olduğunu fark ederler. Arabayı
çalıştırırlar ve yola çıkarlar. Yönleri Bolu Dağı, Abant Gölü piknik alanıdır.
Gidecekleri mevki, girişte ücret ödenen bekçi evinin solundaki alabalık üretim
ve sergileme merkezinin arkasıdır.
Buluşma yerine geldiklerinde siyah bir
CHRYSLER’in orada olduğunu görürler. Kapıdakilerin içeri başka hiçbir aracı
almazken kendilerini araçlarıyla içeri almaları da gariplerine gitmiştir. Ama
artık buluşma yerindedirler. Araçlarından inip, 4lü ışıklarını 3 kez yakıp söndüren
CHRYSLER’i arka kapılarını açıp içeri girerler. Araçta tek başına Orgeneral GİR
vardır. Şaşkına dönerler, onlarla temas kuran bir bayandır ama araçtaki spor
giyimli Orgeneral GİR’dir. Orgeneral GİR:
-
Demek çok özel davetlere de sorup soruşturmadan gidiyorsunuz…
-
Komutanım…
-
Sus! Buraya sizi davet eden bayan, özel bir sorunu
olduğunu söylemedi mi? Özel sorunlarla ne işiniz var sizin? Siz Özel Kuvvetler
Komutanlığı personeli değil misiniz? Neden geldiniz buraya?
-
Komutanım…
-
Biliyordum, dışarıda özel işler yaptığınızı ve
sizlere ne kadar güvenileceğini anlamak için bunu yaptım. Ki sizlere özellikle
de sana İsrafil çok güvenirdim ama şimdi…
-
Komutanım…
-
Ulan siz başkasının karısının davetine
gidiyorsunuz, birinizin karısını havacı bir binbaşı düzüyor, diğerinizin
karısını önüne gelen düzüyor ve o kadın bir de AIDS taşıyıcısı oluyor? Bu nasıl
iş? Siz nasıl adamlarsınız? Siz nasıl erkeksiniz? Size nasıl güveneceğim?
-
Komutanım, müsaade edin de kanıtlayalım…
-
Neyi?
-
Bize güvenebileceğinizi…
-
Nasıl?
-
Siz emredin biz de yapalım…
-
Ne emredersem yapacak mısınız?
-
Emredin komutanım!
-
Erkut, sen karını HIV testine sokacaksın ve sonucu
aldıktan sonra karını boşamayacaksın ama karı-koca hayatına son vereceksin. Karının,
benim Çayyolu’ndaki evine göndereceğim biri ile tanışıp birlikte olmalarına ses
çıkartmayacaksın. O adamın kimliğini araştırmayacaksın, karının KKTC’den gelen o
adamla buluşmasına göz yumacaksın. İsrafil sen de bu akşam karını bulacaksın,
nerede bulacağını biliyorsun, o eve gidip karına kendisini boşamayacağını, ne
yaparsa yapsın boşamayacağını söyleyeceksin. Binbaşıya da saygılı davranacaksın
ve onunla arkadaş olmaya çalışacaksın ve bizim Buse’yi bir yolunu bulup onunla
tanıştıracaksın. Bunları yapın ve bir daha size trilyonlar da teklif etseler
benden başka kim çağırırsa çağırsın, oraya gitmeyin. Hadi şimdi işinizin başına
7 gününüz var. Yedi günün sonunda dediklerim gerçekleşirse size çok özel iki
görev vereceğim ve o görevi de başarırsanız sizi subay yapıp, general olmanızın
da önünü açacağım. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde astsubaylıktan önce subay, sonra
da general olan ilkler olacaksınız. Sonrası, daha sonra…
-
Emredersiniz!
-
Emredersiniz!
-
Tamam, bu arada, arabanızın bagajında iki spor
çantası var, içindekiler sizin. Onları çok iyi saklayın, gerekirse benim emir
subayımın yanındaki Yüzbaşı Gürsel’e verin, o onları sizin adınıza İsrail’deki
bir bankaya transfer eder. İçinden çıkacak sahte kimlikleri de iyice ezberleyin
ve tuzaklayıp bir yere saklayın. Sizden başka elleyen de evraklarda paramparça
olsun ve hatta yansın… Şimdi hemen inin ve aracı Eskişehir yolu üzerindeki Varan
Tesisleri’ne olduğu gibi bırakın ve ayrılın.
İsrafil de, Erkut ta yolda tek kelime
etmezler. Denilenleri yaparlar, spor çantalarını açtıklarında içinde esas
bölmede yüklü miktarda, deste deste İngiliz Sterlini, adlarına ve sahte
adlarına düzenlenmiş ikişer Barclaycard kredi kartı, ve sahte isimlerle
düzenlenmiş biri yeşil diğeri kırmızı pasaportlar, nüfus cüzdanları bulurlar.
Onları çantalarla birlikte alıp aracı GİR Orgeneral’in söylediği yerde bırakırlar.
Tam aracın başından ayrılacaklardır ki İsrafil geri döner ve aracın içine biner,
kısa süre sonra da araçtan iner. Araçtan 300-350 mt uzaklaşmışlardır ki,
çığlıklar ve bağırışlar içinde bıraktıkları aracın alev alıp yanmaya
başladığını görürler. Erkut, geri hamle yaptıysa da İsrafil:
-
Geri de DNA’ya konu tek bir delil bırakmamak gerek,
sanırım çok tehlikeli bir görev verilecek, yürü, geri dönme, diye Erkut’u uyarır
Biri
Ankara tarafına diğeri de Çayyolu tarafına gitmek için birbirlerinden ayrılırlar.
Ancak İsrafil,
-
Yarın mesaiden sonra Yenikent’teki Prof. Dr. Mehdo HABERALIRYAN’ın
domuz çiftliği yakınında, çantalar ve teçhizatlar ile buluşalım, der…
Erkut eve gittiğinde Berna kendi
havasındadır, elinde telefon yine birileriyle konuşuyordur. Her zamanki gibi Erkut’un
eve gelmiş olmasından da etkilenmemiş gibidir. Berna’ya
-
Yurt dışına gideceğiz, bir toplantıya. Bu nedenle
yarın özel bir hastanede bazı tahliller yaptırmamız gerekiyor. Öğle saatlerinde
kimseye söz verme.
-
…
-
Sana söyledim, cevap ver…
-
…
-
Bernaaaa!
-
Telefonla konuşuyorum…
-
Allah belanı versin!
-
Senin de…
Aynı anlarda, İsrafil ise elindeki
spor çantasını kendi arabasının arkasına koymuş ve Hoşdere’ye doğru yola
koyulmuştur.
İsrafil binbaşının Ahmet Rasim’deki
evinin önüne gelince durur ve bir süre aracından çıkmaz. Kendisine emredileni yapmak zorundadır ama o
emredilenleri yapması da çok zordur. Cesaretini toplar ve eşi ile binbaşının
birlikte kaldıkları eve doğru yürür, kapıyı çaldığında içeriden bir şey
sorulmadan kapı açılır. Binbaşı karşısında duruyordur. İsrafil’i tanımamışçasına:
-
Buyrun, kime bakmıştınız?
-
Ben İsrafil.
-
İsrafil?
-
Aslı’nın kocası İsrafil.
-
Cem…
-
Sizinle konuşabilir miyim?
-
Tabii ki, içeri geçin..
-
Teşekkürler..
İsrafil’in aklı karışmıştır. Neredeyse
bir yıldır eşi ile birlikte olan ve ondan çocuk aldıran bu adam ne kadar da
rahattır. Kendisine gönderilen çocuk aldırma sahnelerinin bulunduğu görüntüler
acaba gerçekten doğru mudur yoksa montaj mıdır? Aslı böylesine bir rezilliğe
nasıl evet diyebilir? Bu binbaşı neyine ya da neye güveniyordur? Aslı acaba
evde midir? Kapıyı çalmadan önce binbaşı ile eşi ne yapıyordur?...
-
Ben sizinle tartışmak için gelmedim. Sadece eşimle
konuşmak ve ona bazı şeyler söylemek için gelmiştim. Benim sizinle problemim
yok, eşimle de. Ben eşimi seviyorum sizinle birlikte olmasını da içime
sindiremiyorum ama bir şey de yapamıyorum.
-
Gerçekten bir şey yapmıyor musunuz yoksa
yaptıklarınızı söyleyemiyor musunuz?
-
Nasıl, ne demek bu?
-
İsrafil, sizin neler yaptığınızı biliyorum. Sizin
arkanızda olanların neler yaptığını da. Arkanızdakiler çok yüksek statü ve
rollerde olabilir ama unutmamak gerekir ki onlarında üzerinde birileri vardır.
Bence yapmanız gereken eşinizin özgür iradesine ve seçimine saygı göstermektir.
Boşanmak istiyor, siz de ona zorluk çıkartmamalısınız.
-
Bu mümkün değil ben onu seviyorum ve gittiği yere
kadar boşanmaya direneceğim. Bu arada benim merak ettiğim bir şey daha var, bir
astsubay karısını ayartmak ve onu eşliğe kabul etmek size normal geliyor mu?
-
Konuşma bitmiştir İsrafil Bey, lütfen evimi terk
edin…
-
Gidiyorum, gidiyorum ama gene geleceğim ve onu da
saçlarından sürükleyerek buradan çekip çıkaracağım, senin de leşini alacağım…
-
Bildiğini yap İsrafil, hem de en iyi bildiğini… Sen
ve senin arkandakiler isterseniz birlikte gelin, bekliyorum…
-
Onların kimler olduğunu bilmiyorsun bile, sana
acıyorum…
-
Lütfen evimi terk et!
-
Aslı’ya da söyle, size bundan sonra yaşamak haram…
-
Kendin söyle! Aslı…
Aslı odalardan birinden çıkar,
üzerinde kendi evlerinde bile giymediği kadar dekolte ve hoş bir ev giysisi
vardır. Aslı binbaşının yanına gelir, binbaşı Aslı’nın beline sarılır ve
kendine çeker… Aslı;
-
İsrafil aldın mı cevabını? Biz birlikteyiz ve
evleneceğiz… Çocuklarımız olacak… Anladın mı ? Hem, elinden geleni ardına
koyma… Buraya geliyorsun, içeri alınıyorsun ve burada bizi tehdit ediyorsun.
Sen tek başına bir “hiç”sin, seni bu kadar yüreklendiren kim? Çetin GİR
generalin bunlardan haberi var mı?
-
Sana ne! Var ya da yok.. Hem onunla bunların ne
ilgisi var?
-
Sen ona söylemeden ve izin almadan kendi evinin kapısını
bile çalmazsın da…
-
Bununla onun ilgisi yok, dedim ya. Daha kaç defa
söyleyeceğim sana?
-
Tamam, o zaman, yemek yediğimiz o gece Çetin
generalin eşinin bana verdiği telefonları arayalım ve soralım. Bu rezaletlerden
haberi var mı yok mu?
-
Onu karıştırma, bu bizim meselemiz…
-
Bu artık seninle benim değil, pek çok kişinin
meselesi oldu sayende. Elinden gelen bütün pislikleri yapıyorsun ve bizim de
sessiz kalmamızı istiyorsun…
-
Tamam, bir daha gelmeyeceğim ve bir daha rahatsız
etmeyeceğim sizi, tamam… Ben çıkıyorum…
-
Kapıyı dışarıdan çek!
-
…
İsrafil binbaşının evinin kapısından
çıkar çıkmaz, olanları yeni baştan bir daha düşünür ve sonunda kendi kendine;
- Hata
yaptın, hata. Ya GİR Paşanın haberi olursa? Allah kahretsin, sabredemedim,
ağzımı tutamadım… Orospu! Nasıl da giyinmiş, ne kadar da mutlu görünüyordu? Ne
buldun lan o binbaşıda? Benden fazla ne buldun?
Hırsla arabasının kapısını çarparak
kapatır, aracını patinaj yaptırarak bulunduğu yerden çıkarırken önündeki ağacın
gövdesine vurur ve sıyırır… Hiç önemsemez, devam eder…
Erkut, Berna’ya yurt dışına
çıkacakları bahanesi ile bazı testlerin yapılması gerektiğini söyler söylemez Berna’nın
tepkisi çok farklı olur.
-
Sen git, ben gelmiyorum…
-
Birlikte davetliyiz, bu davete katılmamız çok önemli. Dönüşte ben ve İsrafil
subay naspedileceğiz. Ondan sonra da önümüz daha çok açılacak.
-
Beni ne ilgilendirsin ki sen astsubayken yanımda değilsin, subay olunca
yükseleceğim diye artık eve falan da uğramazsın…
-
Neden, gelmek istemiyor musun yurtdışına?
-
Gitmediğim ya da gidemeyeceğim yer mi? İstediğim anda, istediğim yere ve süre
ile… Hem tek başıma çıksam saçma sapan testlere de gerek yok..
-
Ya, ne olur bir kere de bana bir evet de… Sanki tek başına çıkmak istesen
senden testler istemeyecekler…
-
Bastırdın mı parayı bütün testler yapılmış olarak ayağına geliyor, ama sizin
düzeniniz farklı, birkaç günümü askeri hastane köşelerinde harcayamam…
-
Allah belanı versin, senin gibi bir kadın bir daha gelir mi acaba yeryüzüne,
nalet, şirret, rezil…
-
Senin gibi erkek de gelmez, sen sadece nüfus kâğıdı erkeğisin… Anladın mı?
-
Pisliksin sen pislik… Seks manyağısın, nemafonsun, tedavi bile olmak
istemiyorsun.. Senden iğreniyorum…
-
Benim tedavim belli, erkek ol ve beni doyur…
* * *
Aynı saatlerde KKTC’de Maraş
Bölgesi’ndeki metruk binaların orduevine en yakın olanların birinin bodrum
katında kalmakta olan Kızıl, davetsiz misafiri ile konuşmaktaydı. Davetsiz
misafir, bir korgeneraldi; Korgeneral Abidin GÖNAL. Tek başına gelmişti.
Karşısında daha önceki yıllarda tuğgeneralliğinden tanıdığı korgenerali görünce
Kızıl irkilmişti. Her ne kadar kendisini koruyan çok güçlü kesimler olsa da
tedbiri elden bırakmamak gerekirdi. Kapıyı misafirine açtığında elindeki mavi
çelik toplu colt tabancasını gelenden gizlemek zahmetine bile girmemişti.
Korgeneral de içeri girdiğinde
şaşırmadan edemedi, dışarıdan harabeyi andıran bu yapının bodrum katında
böylesi dayalı, döşeli bir mekân bulabileceğini hiç düşünmemişti. Korgeneral
söze girdi;
-
Sana ihtiyacımız var, merkezden onay aldık, sana
tebliğ etmeye geldim.
-
Korgeneral, korgeneral… Kimlermiş onlar da bana
emir veriyorlar…
-
Senin burada da olsa yaşamanı isteyen ve bütün
isteklerini yerine getirenler… İstersen hemen çıkayım ve gideyim, ben çıkarken
de burasını Özel Kuvvetlerden bir tim bassın ve leşini de Akdeniz’e atsın…
-
Beni infaz edebilecek ne adam vardır ne de tim?
-
Peki, o zaman. Görüşme bitmiştir…
-
Dur Korgeneral, neymiş şu konu, söyleyin de öyle
gidin, nasılsa sizden sonra burası basılacak ve beni de gebertecekler, yani sır
deşifre olmayacaktır bu durumda…
-
KKTC’de bir planlı tatbikat yapılacak, senden
tatbikat çadırındaki bir şahsiyeti tek mermi ile öldürmeni istiyoruz. Tek Kanas
mermisi ile..
-
Uzaktan yani…
-
Evet, uzaktan ve oradan seni birileri çıkarıp yine
KKTC’de başka bir yere götürecekler.
-
Beni oradan kim çıkarabilir? Benden başka…
-
İsrail Özel Kuvvetlerine bağlı bir tim, uzun
süredir KKTC’deler, Dip Karpaz’da…
-
Öldüreceğim kim?
-
Onu, sana mevzilendiğin yerde ileteceğiz..
-
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı kim?
-
O gün sana iletilecek. Tek mermin olacak ve o tek
mermi ile dediğimizi öldüreceksin… Silah sana bütün ayarları yapılmış olarak
mevzide teslim edilecek, yani sen elini kolunu sallayarak oraya gideceksin,
sadece nişan alıp tetiğe basacaksın, sonra da tim seni silahınla birlikte
oradan alıp çıkaracak…
-
Bu nasıl planlama? Neden ben?
-
Soru yok… O süreye kadar bu inden çıkacaksın ve
Ankara’ya gideceksin, Ankara Çayyolu’nda bir astsubayın evinde kalacaksın,
astsubay sen oradayken görevde olacak. Fettan karısı ile baş başa kalacaksın ve
biraz rahatlayacaksın. Evin koruması ve emniyeti sağlandı. Adres bu kâğıtta
yazılı, sana bütün fantezilerini uygulayabileceğin bir fırsat veriyoruz. Oraya
gittiğinde dediklerime hak vereceksin… Ne de olsa uzun zamandır kadın yüzü
görmedin..
-
Ooooo artık sistem pezevenkliğe de başladı desene…
-
Kızıl, anandan bahsettirme bana…
-
…
-
Anladın değil mi? Yarın yola çıkıyorsun, seni
buradan alacaklar, Antalya’ya kadar özel bir yatla gideceksin yatın adı Nazenim,
Antalya’dan önce Konya’ya geçeceksiniz orman helikopteri ile oradan da askeri
bir helikopterle Ankara Etimesgut’a gideceksiniz. Helikopter saat 04.00 civarı
inecek, süratle ban ait sivil makam aracı ile oradan alınıp Çayyolu’ndaki o eve
gideceksin. Kadın seni beklemiyor, eve zorla gireceksin ve kadın sado mazoşist,
acıdan zevk alan tam senlik biri… Kısaca kadın işkenceden hoşlanıyor…
-
Her şeyi ayarlamışsınız da ben kabul edecek miyim?
-
Beş dakikan var Kızıl, altıncı dakikada paket
yapılmış olarak Ankara’ya doğru yola çıkarsın, bütün medya senin yakalandığını
öğrenir ve sonrasını sen de biliyorsun…
-
Konuşursam, neler olacağını biliyorsunuz değil mi?
-
Devlet aciz değildir Kızıl, konuşmaman için sana
yapacaklarımızı hayal bile edemezsin. Sen terörist başı gibi orta malı değil,
bizim malımızsın…
-
Peki, ben burada bekliyorum. Ama bu işten sonra
Girne’ye yerleşmek istiyorum, umarım ayarlarsınız…
-
Cenneti bile ayarlarız sana, merak etme…
Korgeneral evden çıkar. Kızıl da
kendince kendini korumaya ve muhtemel tehlikelere karşı tedbirler almaya
başlar. Evindeki bütün tuzakları aktif hale getirir Kendisinden başka ve kendi
onayı olmadan kim eve girerse girsin paramparça olacak şekilde tedbirlerini
alır, tekli koltuğuna oturur gözlerini kapar. Hemen yanı başında bir ses duyar;
-
Kızıl kalk gidiyoruz…
Kızıl tabancasına davranmak
istediğinde sağ elinin tutmadığını ve sağ eline hükmedemediğini fark eder.
Başındaki gülümseyerek elinde bulunan şeffaf bir sprey mekanizmasını
göstermektedir…
-
Senin sağın solun belli mi olur Kızıl?
-
Sen misin Zahit?
-
Evet, tosunum, benim; ne var ne yok?
-
Bana tosunum deme..
-
Ne diyeyim, kiralık katil mi diyeyim?
-
Zahittttt !
-
Hadi kalk, hazırlıkların tamamdır senin, çıkıyoruz.
Seni ara istasyona alacaktık oradan da yola çıkacaktın ama plan değişti.
Kızıl ayağa Zahit’in yardımı ile kalkar.
Birlikte yürümeye başladıklarında evindeki bütün tuzakların etkisiz hale
getirilmiş olduğunu görür.
-
Bunu nasıl başardınız?
-
Demode oldun Kızıl, teknoloji hızla gelişiyor, sen
artık gelişmelere yetişemezsin. Son görevine gideceksin muhtemelen, ondan sonra
da ölünceye kadar devletin koruması altında bir inde yaşayacaksın. Tipine
değiştirmeye kalksalar değiştiremezler, o kadar iğrençsin ki hangi tipe
girersen gir yine fark edilirsin…
-
Zahittt ! Hep aynısın ukala, it ve elinde güç
bulundukça cesaretli. Tek başına kalsak kaçacak delik ararsın yine tırsık piç !
Elleri bağlı militanları nasıl da öldürüyordun, ne kadar da mutluydun beyinleri
paramparça duvarlara yapışırken. Onları sana benim gibileri getirir sen de
onların elleri bağlıyken Tanrı kesilirdin…
-
Nazenim’de dikkat et. O yattaki zenciden pek de iyi
bahsetmiyorlar, elinden uçan da kaçan da kurtulmuyormuş… Adam jigolo ama ne
jigolo, erkeklere düşkün bir jigolo…
-
Zahit ben senin ananı, avradını…
-
Ha ha ha.. Elimdesin bak, kaçıyordu der deşerim
seni, haaaa sonra da Nazenim’e o vaziyette bırakırım. Yattan inerken 2,5 okka burma
bıyıklı ama topolino olarak inersin…
-
Orospu çocuğu Jitem paçavrası…
-
Jitem yok Kızıl, Jitem yokkk ha ha ha …
-
Ulan Zahit, beni ilk gördüğünde it gibi
titriyordun, altına da sıçmıştın çünkü ortalığı bok kokusu sarmıştı, şimdi ise
aklınca benimle kafa buluyorsun…
-
Yürü tosunum, seni Nazenim’e teslim edeceğiz daha,
işimiz gücümüz var.. Fehriye’nin yolculuk yaptığı kamarada kalacaksın, zillinin
kokusunu duyarsan masturbasyon yapa yapa yolculuk yaparsın belki de… Haaa bütün
giyeceklerin de Nazenim’de hazır olacak… Üzerinde KKTC’de giydiğin don bile
kalmayacak ona göre…
İnden çıktıklarında paravan koridordan
geçerek camları kapkara bir jeepe binerler, Zahit Kızıl’ın yanına oturur ve
yola çıkarlar. Hareket ettiklerinden 3-4 dakika sonra altlarındaki jeep ve
toprak titrer..
-
Tosunum, inin bütün sırlar ile birlikte yerle bir
oldu, geçmiş olsun…
-
Siz yapmasanız da ben yapacaktım zaten…
-
Biz hayırseveriz bilirsin tosunum…
-
Orospu çocuğu bana tosunum deyip durma… Ellerim bağlı
olmasa ben sana gösterirdim…
KIZIL’A ÖZEL GÖREV
Kızıl’ı taşıyan helikopter Etimesgut
Ulaştırma Kol Komutanlığı’na inmiş, nöbetçi amiri ya da herhangi bir görevli
helikopter başına gelmeden sivil bir makam aracı Kızıl’ı helikopterden alıp yan
nizamiyeden çıkmıştır. Hava Hastanesi’nin köşesinden dönerek Eskişehir Yolu’na
çıkarlar ve Çayyolu kavşağına saparlar. Söylenen adrese geldiklerinde, Zahit:
-
Sağdaki dubleks der ve minik bir takım çantasını Kızıl’a verir.
-
İçeri girmen için her şey var burada. İçinde de ilk
ihtiyaçlarını karşılayacağın her şey var.
Kızıl arabadan iner inmez araç hareket eder. O ana kadar fark etmediği iki araç
da o aracı takip eder.
Kızıl kapıya gelmeden önce giriş
ışıklarının altında ilk gözü açar ve bir maymuncuk seti ve minik maymuncuk makinesi
görür. Arka tarafın fermuarını açtığında deste deste paralar, kimlikler,
pasaportlar ve kredi kartları olduğunu fark eder. Kapıya gelir çift anahtarlı
çelik kapıya cihazı yerleştirir, düğmeye basar, birkaç saniyelik vınlama sonrası
alt kilit açılmıştır. Sonra da üst tarafa yerleştirir, o biraz uzun sürse de o
da açılır. Elindeki setten bir düz tornavidayı alttaki anahtar deliğine sokmaya
çalışırken çelik kapı yavaş yavaş açılır. Kızıl içeri girer girmez kapıyı kapar
ve holden başlayarak odalara teker teker bakmaya başlar, birinci katta kimse
yoktur; ikinci kata çıkar ikinci katta da kimse yoktur. Yorgundur, duş alması
ve uyuması gerekiyordur. Yatta duş almış olmasına rağmen sonraki bölümlerde
oldukça sıkılmış ve yorgun düşmüştür. Üst kattaki büyük yatak odasında bulunan
banyoyu değil, küçük ve epeydir kimsenin kullanmadığını düşündüğü odadaki
banyoyu seçer, duş alıp çıktığında saatin 06.30 olduğunu fark eder, hava hafif
aydınlanmıştır. Bulunduğu odanın kapısını kilitler ve kol saatindeki alarmı
saat 09.00 a kurarak yatar. Alarm çalıp kalktığında bir süre evi dinler. Hiç
ses gelmiyordur… Bütün gün eve kimse gelmez, buzdolabında ve mutfakta yeterince
yiyecek vardır. Gece olduğunda yine eve kimse gelmez ta ki saat 02.00’ye kadar.
Saat 02.00’de kapının önünde sesler işittiğinde kendini girişe yakın bir
karaltıya atar. Kapı uzun bir uğraştan sonra açılır, içeriye bir kadın girer, sarhoştur,
hem de kör kütük denecek kadar. Sendeler, yere düşer gibi olur, küfreder, sonra
da kapıyı büyük bir gürültüyle kapatır, birkaç adım sonra holde düşer ve kalır.
Birkaç küfürden sonra da sızıp kalıverir.
Kızıl kadının kendisi müdahale etmeden
yere düşmesinden nedense mutlu olmuştur. Kadın, son derece frapandır, düşünce
üzerinde zaten olmayan giysileri tamamen açılmıştır. Kızıl’ın kadında iç
çamaşırı bile olmadığını görünce cinsel dürtüleri ayaklanmıştır. Kadının
kucakladığı gibi üst kattaki büyük odaya götürür, yatağın üzerine usulca bırakır
ve hızla kadının üzerindeki minik birkaç parça giysiyi çıkartıp bir kenara atar.
Söylendiği gibi kadın afet biridir, bir süre seyreder ve daha fazla dayanamaz.
Soyunur ve kadının yanına uzanır, kadının alkolle karışık parfüm kokusu uzun
süredir özlediklerinin, artık zapt edilemez hale geldiğini anlar ve sızmış kadınla
kendince sevişmeye başlar. Sevişme esnasında kadının zaman zaman kendine
geldiğini ve karşı koymak bir yana onun da sevişmeye katılmasıyla birlikte Kızıl’ın
frenleri tamamen boşalmıştır. O gece kadın yarı kendinde yarı sızmış vaziyette
kaç kez birlikte olduğunu hatırlamıyordur bile Kızıl, ama uzun zamandan beri
ilk kez vücudu bu kadar rahatlamış ve uykuyu bu kadar ister hale gelmiştir. Kızıl,
kadının yanında uykuya dalar…
Kafasına dayanan soğuk metal ve
ardından:
-
Kalk, sen de kimsin?
Nidasıyla kendine gelen Kızıl,
kendisine ait Glock’un kadının elinde olduğunu, kadının çırılçıplak vaziyette
dizlerinin üzerinde doğrulup silahı alnına dayamış olduğunu fark eder. Kadının
elleri titriyordur. Bir tek ve hızlı hamlelik fırsatı vardır, çünkü mermi
namludadır ve emniyeti de açıktır. Kızıl olanca hızıyla kadına sağ elinin tersi
ile bir sille sallar, sille tam anlamı ile kadının suratına gelmediyse de
burnuna çarparak boşa gider, kadın arkaya doğru giderken Glock ateş alır ve
patlar. Kızıl kadının üzerine çullanır ve birden arkası arkasıya iki tokat atar
sonra da;
-
Orospu, senin için yüzlerce kilometre yol teptim ve
buraya geldim. Sen de beni öldürmeye kalkıyorsun! dediğinde bacakları açık vaziyette
kadının üzerindedir.
Her ikisi de çırılçıplaktılar. Kadının
burnundan kan geliyordur ama kadının umurunda bile değildir, Kızıl sızan
kanlara parmaklarını sürer ve kanlı parmaklarını ağzına götürüp yalar. Sonra da
yaladığı parmakları kadının ağzına sokar. Kadın itiraz etmemiştir, Kızıl’ın
ağzına soktuğu parmakları öğretilmişçesine o da yalamaya ve hatta emmeye başlar.
Birden ikisini de alevler sarar ve yine sevişmeye başlarlar. Kadın ayıktır ve o
güne kadar hiç karşılaşmadığı biçimde kadın şuh çığlıklar atarak sevişmekte ve Kızıl’a
küfürler etmektedir. Aynı zamanda da Kızıl’ın canını yakmaya çalışmaktadır. Kızıl,
kadın vahşileştikçe daha da azgınlaşıyor, kadına karşı son derece hoyrat hatta
zalimce davranıyor, kadın ise her sert muameleden sonra daha da azıyordur. İkisi
de aynı anda dinginleştiler ve yığılıp kalıverdiler. Kadın;
-
Kimsin, evime nasıl girebildin? diyebilir…
-
Bana iyi bak ve tanı, kocan Erkut’u da kardeşinin
kocası İsrafil’i de iyi tanırım, sen de beni tanıyor olmalısın..
-
Dur bakayım bir daha…
-
Ne oldu tanıyamadın mı?
-
Hayır…
-
Kocan evde işleriyle ilgili hiç konuşmaz mı?
-
Hayır…
-
Ben Kızıl…
-
Neeeeee ! Şu Kızıl mı?
-
Evet, ben Kızıl…
-
Olamaz… Kızıl ve ben…
-
Neden olmasın?
-
Bana neden geldin?
-
Mutsuz ve doyumsuz olduğunu söylediler geldim…
-
Dalga geçme…
-
Evet, fotoğrafını gördüm ve bu kadın benim olmalı
dedim…
-
Ama az sonra kocam gelebilir…
-
Gelemez, görevde. Ben buradayken de o görevden
dönemez…
-
Hevesin çabuk geçer senin, kan ister senin canın…
-
Olsun, senin kanını içerim…
-
Manyak…
-
Hadi kalk banyoya gidelim, orada kanının nasıl
içileceğini sana öğreteyim..
Kızıl kadını sürüklercesine kaldırır
ve aynı şekilde banyoya doğru çeker, kadın tuhaf bir şekilde kendisini
sinirlendirmek için her şeyi yapıyordur. Kızıl birden kadına şiddetli bir tokat
daha atar…
-
Orospu, bu ne huysuzluk, sana hiç erkek eli
değmemiş, huysuz kısraklar gibisin deyip kadını kucaklar ve kadının
çırpınmalarına rağmen büyük jakuzinin içine bırakıverir. Kadın hala tekmelerle Kızıl’a
vurmaya çalışmaktadır. Kızıl birden muslukları soğuğa getirir ve sonuna kadar açar,
kadın oralı bile olmaz ve hatta daha da azgınlaşır, burnundan yine kan
geliyordur ama kadının umurunda bile değildir. Kızıl suyu normal sıcaklığa
ayarlayıp kadının yanına oturur, onu yarı kendine dönük vaziyette bacaklarının
arasına alır ve burnundan çenesine, yanaklarına süzülen kanları yalamaya başlar.
Kadın, bu güne kadar bildiği kadınlardan değildir. O kadının yüzünü yalarken
kadın da onun dudaklarını yalamaya ve kendi kanı ile yüklenmiş dilini emmeye
çalışıyordur. Kadının Kızıl’dan etkilendiği bellidir, Kızıl da şaşkınlık
içindedir. Kaçık ve zilli bir kadın beklemiştir ama bu sıra dışı bir manyaktır.
Hoşuna da gitmiyor değildir. “Bu kadınla her türlü ilişkiye girilir ve çok
şiddetli doyumlar yaşayabilir” der kendi kendine… Kadın;
-
Bana bir daha orospu deme, geyşam de… Hatta ismimi
bile söyleme.. Nasılsa bu evden dışarı ne sen çıkacaksın ne de ben, sana geyşa
neymiş öğreteyim…
-
Kes orospu! Ben nasıl istersem sana öyle hitap
ederim; geyşaymış… Salak orospu..
-
Ne oldu beni beğenmedin mi Kızıl, dağlarda benden
daha iyisi mi var?
-
Sen dağdakilerin tırnağı olamazsın kaltak.. Onlar
kim sen kim, işte burada seninle sadece eğleniyorum. Seni beğendim ama sen bana
yetmezsin, beni kesmezsin…
Kadın bu sözler üzerine sıcak ve
fokurdayan sudan fırlayarak çıkar ve Kızıl’ın kafasına şampuan şişesini fırlatır;
-
Sen de erkek misin be !? Senin gibilerinden her
gece bir kaçı benim elimden geçiyor. Bak hala ayaktayım, beni öyle becereceksin
ki ayağa kalkamayacak hale geleyim, işte ben sana o zaman erkek derim…
Kızıl sözlere hem kızmış hem de
gururuyla oynandığını düşünmüştür. Birden kalkar ve kadının saçlarını kıvırarak
avuçlarına alır ve sürükleyerek banyodan çıkarır. Banyonun kapısının önünde
yere bırakır ve kadının karnına bir tekme savurur. Sonra da aynı tekmeyi
suratına atar. Kadın iki büklüm olmuştur, ağzı, burnu kan içindedir, gözü de
şişmeye başlamıştır ama tek kelime sesi çıkmıyordur. Kızıl kadını yerden alıp
yatağın üzerine fırlatır ve çevreden bulduğu bütün kumaş parçaları ile kadının
ellerini ve ayaklarını yatağa sırtüstü bağlar. Karşısına geçip oturur.
-
Ben burada kalacağım ve sana bugüne kadar
tatmadığın zevkleri ve acıları tattıracağım. Sen artık benim esirimsin…
Aylardır kadına açım ve sana her istediğimi yapacağım…
-
Ha siktir orospu çocuğu, sen benim tatmadığım
zevkleri nereden biliyorsun da zırvalıyorsun.. Bak ben dağdaki terörist
karılara benzemem, beni otlatacak adam daha doğmadı…
-
Sen görürsün, aklın başına gelinceye kadar orada
yat da sonra sana ne yapacağıma karar vereyim…
O gün başlayan Berna-Kızıl tanışması
ve birlikteliğinde kan, şiddet, acı, sapkınlık hiç azalmaz, her geçen gün daha
değişik boyutlar kazanır. Aradan 12-13 gün geçmişti ki Berna her gün dışarı çıkmakta,
alışveriş yapmakta ve eve tekrar dönmektedir. Bir bakıma Berna evinin kadını
olmuştur. Kızıl da ilk başlarda kendisine büyük zevk veren bu ilişkiden
sıkılmaya başlamıştır. Çünkü Berna ile aslında sevişmiyor, Berna’ya her
defasında tecavüz ediyor, işkence yapıyordur.
O süre zarfında evlerine birkaç kez Aslı
uğramış, Berna ile görüşmüş ve suratındaki, vücudundaki morlukların,
çürüklerin, şişliklerin sebebini sormuş ama kendisini hiç görmemiştir.
Aradan 14 gün geçer, kapıları gece
yarısı çalınır, saat 01.00 gibidir. Berna kapıyı açar, Kızıl ise silahı ile yan
tarafta gelenin kim olduğunu anlamak ve gerekirse müdahale etmek için bekler
vaziyete geçmiştir. Kapı açılır açılmaz susturuculu silahtan çıkan mermi Berna’nın
alnına isabet eder ve aynı zamanda bir ses duyulmuştur.
-
Ben Zahit ! Kızıl, gitme vakti, PAŞA seni bekliyor…
Kızıl bu sözler üzerine tetiğe
davranmamıştır ama Berna’nın öldürülmesini de pek anlayamamıştır. Kızıl,
namluyu uzatarak kapıya baktığında karşısındakinin gerçekten de Zahit olduğunu
görür. Zahit tabancasını koltukaltındaki kılıfa sokmaya çalışıyordur.
-
Ulan karıyı dağıtmışsın hayvan, eski günlerin mi
geldi aklına…
-
Zahit, puştluk etme kes sesini, bekle giyinip
geliyorum…
-
Giyinmene gerek yok, arabada yeni kıyafetler var,
hemen çıkıyoruz, çöpçüler ve temizlikçiler bütün her şeyi yok edecekler...
-
Kapıdan altında bir tek şortla çıkan Kızıl
kendilerini bekleyen öndeki GMC jeepe bindiğinde jeepin arka tarafında
kendisine uygun her türlü giysiyi, çorabı, ayakkabıyı bulur. Bir yandan onları
giyerken diğer taraftan da önde oturan Zahit’e
-
Neredeymiş şu paşa, çok bekletti beni…
-
Kes sesini tosunum, bak hayatını yaşadın, karıya da
gebermeden güzel şeyler yaşattın..
-
Zahit bana tosun deme, puşt oğlu puşt! Ben de
anandan başlarım şimdi..
-
Kes lan sesini, bekle işte seni PAŞA’ya götürüp
teslim edeceğim, ondan sonra da seni sanırım bir tek cehennemde ziyarete
gelirim…
GMC jeep ve arkasında gelen iki farklı
jeep jammer cihazları ve değişik antenlerle donatılı olarak süratle
ilerliyorlardır. Evden ayrılmalarından yaklaşık 5-6 dakika geçmiştir ki ev
tarafından büyük bir patlama ile alev topu yükselir. Zahit;
-
Ankara’nın doğal gazı muhteşem, başkanın zengin
hava karışımı ile müthiş patlıyor ve parlıyor… Seninki az sonra anılarıyla
birlikte kömür olur tosunum…
-
Ulan pezevenk benim adım Kızıl, tosun değil. Hem
ben Kızıl’sam sen de kiralık katilsin, ulan bu kaçıncı? Senin Allah’ın yok mu?
-
Kes ulan tosun kasap !…
Araçlar o kadar hızlı yol alıyorlardır
ki, Kızıl nereleri geçtiklerini fark edemez.. Bir süre sonra da İstanbul otoban
gişelerinden para ödemeden jet gibi geçerler, arkalarında çalan alarmlara ve
kırılan ikaz tahtalarına aldırmadan, girişte sağdaki jandarma ekipleri
kendilerinin tarafına döndüklerinde silahlarına davranmak istediyseler de
ekibin başındaki astsubayın uyarısı ile önlerinde duran sade vatandaşlaı
donlarına kadar aramaya devam ederler…
Bolu girişine geldiklerinde, yine “Ücretsiz kaçak
geçiş” sirenlerini
çaldırarak Bolu şehir merkezine doğru yönelirler. Oradan da Abant yoluna…
Abant’taki kapı güvenlik görevlilerine para falan vermeden genelde Fitnetullah
Hocabey’in Örgüt’ünün her yıl toplantı düzenlediği otelin arkasına yönelirler. Zahit;
-
Atla arabadan tosunum, ilerideki Chraysler’in arka
kapısını aç ve bin PAŞA orada seni bekliyor. Sen bininceye kadar biz buradayız,
sonra toz olacağız. Umarım bir daha senin o cenabet suratını hiç görmem…
Zahit bu sözleri tamamlar tamamlamaz,
arkadan kafasına vuran yumruk ile sarsılır ve yüzünü jeepin ön konsoluna çarpar.
-
Ne yapıyorsun ulan orospu çocuğu !?
-
Az önce geberttiğin karıyı da böyle dövüp sonrada
evire çevire beceriyordum, bu iş bitince sana geleceğim ve seni de becerirken
geberteceğim…
Kızıl jeepten inerken şoför Zahit’e
kanının durması ile müdahale ediyordur. Kızıl kapıyı kapatmadan önce;
-
Bunu yazan tosun, Kızıl’a sataşan Zahit piçine
kosun, deyip kapıyı
hiddetle kapatır.
Kızıl, az ötede duran Chraysler’in
arka kapısını açar ve içine girer. Kapıyı kapatmadan önce arka koltukta elinde Uzi
olan iri yarı birini görür ama ses çıkarmaz. Koruma Uzi’nin namlusunu Kızıl’ın
kafasına dayayıp üst baş araması yapar ve sonra da “Temiz” deyip araçtan iner. Dışarıda
beklemeye başlar. Yaz ayı olmasına rağmen Abant’ta hava insanı ürpertiyordur.
Dikkatle baktığında direksiyonda oturanın kendisini Türkiye’ye gönderen
Korgeneral olduğunu görür;
-
Mutlu oldun ve dinlendin mi Kızıl !
-
Her gün işkenceyle karışık düzüşmekle ne kadar
dinlenilirse…
-
Kızıl, görev yerin KKTC. Orada sana daha sonra
belirteceğimiz gibi birini vuracaksın. Her ne kadar tabanca ve tüfek
atışlarında ustaysan da Kanas’a intibakın gerekiyor. Uzun bir süre bu dağlarda
kalacaksın ve eğitim yapacaksın. Sana Kanas eğitimini bir İsrail’li verecek, çok
iyi Kürtçe, Türkçe bilir, ona göre konuş. Hatta senin dahi bilmediğin Kürtçe’nin
yedi lehçesini ana dili gibi bilir. Eğitmen
kadındır ama lezbiyendir, erkek gibidir. Sakın başını belaya sokma. Sizlerin
güvenliği için bu bölgede tam 21 özel harekâtçı görevlendirildi, onlardan biri
de karısını becerdiğin ve geberttiğin Erkut. Merak etme o seni tanımaz bile,
zaten içlerinde bir Erkut bir de İsrafil Türk gerisi yabancı. Sakın ola ki
bizimkiler dâhil kimseyle konuşma. Eğitim esnasında istediklerinin hepsi yerine
gelecek sonra da seni buradan alıp KKTC’ye götüreceğiz. Şimdi araçtan in,
konuştuklarımızı unut ve az ilerdeki İsrafil ile Erkut’un yanına git, onlar
seni kalacağın yere götürecekler. KKTC’de görüşürüz… Haaaa bu arada, seni
buradan KKTC’ye yine Zahit götürecek, ona göre…
Kızıl,
jeepten iner, kendisini beklemekte olan İsrafil ile Erkut’un yanlarına gider ve
birlikte karanlığa doğru yürürler.
Korgeneral
içinden, “Bu senin son görevin olacak iblis. Berna’dan aldığın AIDS’ten geberip
gideceksin pislik…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder