Çuvaldızı kendimize…
Evinize biri girse ve evinize başkalarının girmesi için camları, kapıları açmaya başlasa ve tam o sırada sizin evinize giren hırsızı, uğursuzu savuşturmak için ateşlediğiniz silahınızdan çıkan bir mermi, hırsıza-uğursuza kapıları açan kişiye tesadüfen isabet etse ve o da ölse… Mahkemede ya da karakolda kendinizi nasıl savunurdunuz?
“Tabancam bulundurma ruhsatlı, evimde birileri cirit atıyor ve bunların içeri girmesine de biri yardımcı olmuş. Ben hırsızları kaçırmak için havaya ateş açtım ama tavandan seken mermi gidip onu vurmuş. Hem nefsi müdafaa, hem de meskenimi tecavüzden koruma ama sonuçta kaza… “ mı dediniz? Yoksa “Ben katilim, evime giren masumu (!) öldürdüm mü?”
Gazeteci Mary COLVİN, Humus’taki bir evde Remi OCHLİK ile birlikte kalıyordu, Suriye Devlet güçlerinin açtığı ateş sonucu Şubat ayında ölmüştü. Bizdeki paçavraların, aptal kutularının tamamı konuyu “Suriye’de gazeteciler öldürüldü” hatta “Katledildi” çizgisine taşıyıverdi. Aktarılan bilgileri okuduğunuzda karşınızda şöyle bir gerçek durmaktaydı: ‘Mary COLVİN, Suriye’ye yasal usullerle ve resmi yolla girmişti ve Suriye Devlet güçleri de onu kasten öldürmüşlerdi.’ Bakıyorum bu günlerde bile gerçekleri hala yazan yok, gerçekleri dillendiren yok. Hatta olan biteni ima eden de yok.
Suriye’ye Kaçak Olarak Giren Gazeteci: Mary COLVİN
Mary COLVİN de Suriye’ye yasal yollarla değil, yasadışı yollarla girmiş ve gazeteciliğine gazetecilik katmak için sözde “Muhaliflerin” yoğun olarak bulunduğu Humus’a yerleşmişti. Bizde de dünyada da Küresel Eşkıya’nın “Emir kulu” durumundaki medya unsurlarının “Muhalifler” adını verdikleri “İşbirlikçiler”e lojistik destek sağlayan medeni (!) batı, bir de onun gibilerin yanına “Mücadelelerini” (!) allayıp pullamak adına gazeteciler de gönderivermişti. Görevleri buydu. Yani Suriye’deki sözde “Özgürlük Mücadelesi”ni çarpıcı bir biçimde Dünya Kamuoyuna aktarmak… Ne yazık ki Mary COLVİN de “Ücretli” ve “Özel” görevlilerden biriydi…
Hâlbuki Suriye Arap Cumhuriyeti, ülkeye gelmek için başvuruda bulunan bütün gazetecilere o güne kadar gerekli izni vermişti. Ama nedense Mary COLVİN, ülkeye kaçak girmeyi tercih etmişti…
Mary COLVİN’in ölümünden sonra yaşananları da kimse dile getirmemişti. Hadi diyelim ki Türkiye’de bir iktidar terörü estiriliyor ve neredeyse tüm gazeteciler bu terör nedeniyle sindirilmiş durumda, peki ya bütün dünyada da aynı terör mü var? Kimse söylemiyor, söyleyemiyor ama Türkiye’de olduğu gibi neredeyse bütün Dünya’da “Seviyesizlik” ve “Onursuzluk” zirve yapmış durumda. Neredeyse medya unsurlarının tamamı “Vicdan” ile “Cüzdan” arasına sıkışıp kalmış, nefes dahi alamaz durumda. Ama gerçekler de taş gibi ortada. Gerçekleri bilen biliyor ama saklıyorlar, kimi korkudan kimi gerçeklere olan alerjisinde kimi de tamamen “Duygusal” nedenlerden… Üzücü ölüm olayından sonra gazetecilerin ve cenazelerin çıkarılması için Suriye Arap Cumhuriyeti Suriye Kızılay Örgütü’ne ve Uluslararası Kızılhaç Komisyonu’na izin vermişti. Ama “Muhalif” adı verilen eli silahlı “İşbirlikçiler” buna engel oldular. Bölgedeki bazı gazeteciler de buna asla yanaşmadılar, çünkü onlar da Suriye’ye kaçak yollarla girmişlerdi. Kendilerini oraya sokanların, kendilerini oradan çıkaracaklarına o kadar inanmışlardı ki kendilerine uzanan tarafsız elleri bile ısırmaktan çekinmediler. Hatta yaralıları almak üzere Suriye Arap Cumhuriyeti’nin bölgeye gönderdiği helikoptere, “Muhalif” adı verilen “İşbirlikçiler” izin vermediler. Ne de olsa onlar Napolyon’u her eylem ve söylemleri ile haklı çıkarmak için çabalıyorlardı; ne demişti Napolyon: “Para en çok kanın oluk oluk aktığı anda kazanılır.” Kuvvetle muhtemeldir ki Mary COLVİN de tasını “Melanet çeşmesi”nden doldurmak için orada bulunuyordu…
Bir kez daha çuvaldız kendimize…
Bir ülke düşünün, kendi sınırları içinde “Bölücü teröre” karşı tankla, topla, uçakla, bombayla güya mücadele ediyor. Arada sırada çıkıp “Dış destekten, dış şer güçlerden” dem vuruyor, güya onları “Lanetliyor”… Ama aynı zamanda kendi içindeki “Bölücü terörü” destekleyenlerin desteklediği “Muhalif” olarak dillendirilen görünürde Suriyeli “İşbirlikçileri” destekliyor, yüreklendiriyor ve hatta onlara silah, mühimmat ve istihbarat yardımı yapıyor… Siz olsanız böyle bir komşuya güvenir misiniz? Eğer zerre kadar “Onur” sahibiyseniz, Mary COLVİN gerçeğini yazmayan paçavralara ve gerçeği dillendirmeyen aptal kutularına itibar eder misiniz?
Önceleri sıfatımız “Adalet”ti, şimdilerde ise “Vefasız, dönek, alçak, kalleş…”
Başta Suriye olmak üzere “Arap Baharı” adı altında bütün Ortadoğu karıştırılmadan önce ne zaman Ortadoğu’ya gitsem bizleri “Adalet geldi” diye karşılarlar, 80-90 yaşındaki nur yüzlü ihtiyarlar ellerimizi öpmek üzere hamle yaparlardı. Öpecekleri el aslında bizim elimiz değildi, “Adalet”in eliydi… Kuklacı emretti ve bütün kuklalar görevlerini ifa etmeye başladılar, kuklalar Küresel Eşkıya’nın komutları ile hareket eder oldular. Ortak Bakanlar Kurulu toplayanlardan biri de Kuklacı’nın has kuklalığını başkasına kaptırmamak için harekete geçti ve artık bizim sıfatımız o coğrafyada “Vefasız, dönek, alçak, kalleş…” oldu…
Şimdi herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli derim. Komşusunun ırzına, namusuna, canına, malına kasteden “Eşkıya”ya destek veren komşuya siz olsanız itibar eder misiniz? Ülkenizde, devlet yönetimini bu Kuklalara emanet eder misiniz? Onursuz değilseniz, yaratık değil de insansanız bu sorulara “Evet” diyebilir misiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder