16 Mart 2012 Cuma

YENİ GUNAYDIN YAZILARIM 15

Hazreti Ali Efendimiz ve biz…

Mazlum’un Zalimden Öcünü Aldığı Gün…

Hazreti Ali Efendimiz, ismi her zikredildiğinde içimin titrediği ve sanki en yakınımmış gibi içime işlemiş bir büyük. Hazreti Muhammed Efendimiz ile Hazreti Ali Efendimizi içimde hiçbir zaman ayırmadım, ayıramadım. Çünkü aklımda ve belki de bilinçaltımda Hazreti Muhammed Efendimiz’in şu sözleri yankılandı durdu. “İlmin şehri benim, kapısı Ali”…

Anladığım kadarıyla İslam’ın Peygamberi diyor ki, ‘Bana ulaşan yollar Hazreti Ali’den geçer… Ona ulaşamayanın bana ulaşması da imkânsız.’ Ama gelin görün ki bütün İslam diyarlarında olduğu gibi, İslam adına iş yapan, konuşan, İslam’ı bayrak olarak elinde taşıdığını ifade edenler başta Hazreti Ali Efendimize ve Ehl-i Beyt’e gereken saygıyı, hürmeti, sevgiyi göstermediler. Peygamber Efendimiz’in “Vasiyeti”ne hep aykırı hareket ettiler, O’na verdikleri sözde hiç durmadılar. Kısaca “İslamcı” geçinenler aslında Hazreti Muhammed Efendimizin de Hazreti Ali Efendimizin de, İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin de, İmam Maturidi’nin de en büyük düşmanı ve muhalifi oldular. Sözün özü, onlar İslam adı altında “Münafıklığı bile maskara ettiler”

Örneğin kendilerine karşı söylenen her söze karşı hışımla saldırdılar. Bu bile onların ne kadar İslam dışı olduklarının en önemli belirtisiydi. Çünkü Hazreti Ali Efendimiz’in Mısır Valisi El Eşter’e yazdığı o muhteşem mektupta bir cümle vardır ki, akıllara durgunluk verecek kadar derin ve anlamlıdır. Hazreti Ali Efendimiz valiye diyor ki; “Bazen Allah kullarına iletmek istediği mesajları başka kullarının lisanı ile sana iletir. Sana söylenenleri ona göre dinle ve davran” İşin en acı tarafı, içinde bu cümlenin bulunduğu mektubu yayınlayan pek çok “İslam”cı nedense bu cümleyi çıkararak mektubu yayınlar.

Bugün facebook da Hazreti Ali Efendimiz’e ait olduğu iddia edilen bir cümle gördüm. Cümle o kadar etkileyici ve uyarıcı ki; “İbret” alması gereken insanların ya da yaratıkların o haline daha şimdiden acıdım. Cümle aynen şöyle; “Mazlumun zalimden öcünü alacağı gün, şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.”

Mehmet Ali Birand ve yazısı…

Mehmet Ali Birand’ın yazısının yayınlandığı gün facebook da Hazreti Ali Efendimiz’in bu “İbretlik” cümlesinin yayınlanmış olmasını ben çok anlamlı buluyorum. Parapsikolojik değerlendirmeler falan yapacak değilim, çünkü Mehmet Ali Birand gibi birinin bu cümleleri yazabilecek kadar “İsyan ettirilmesi” bence her şeyi anlatmaya yetiyor.

Cezaevlerinde bulunan kim olursa olsun devlete emanettirler. Onlara verilen zarar “Emanete” verilen zarardır. “Emanete hıyanet” ise İslam’ın asla kabul etmediği eylemlerin başında gelir.

Nedim Şener’in katıldığı TV programında anlattıkları Adalet Bakanlığı’nın, iktidarın, iktidarın başının, onlara destek verenlerin insanlıktan ve İslam’dan ne kadar uzak olduklarının delilleri ile doludur. Pek çoğu cemaatin müridi durumundaki cezaevi görevlilerinin Nedim Şener’in kız çocuğuna reva görmeleri “İslam” adı altında iş yapanların, “Münafıklığı” bile maskara ettiklerinin en büyük delilidir.

İşin en çarpıcı tarafı ise Mehmet Ali Birand gibi birinin buna isyan edecek düzeye getirilmiş olmasıdır. Mehmet Ali Birand’ın sözünü ettiğim yazısının bir bölümü aşağıdadır. Yazının bu kadarlık kısmı bile “Çanların kulakları sağır edecek derecede” çalmaya başladığının en büyük delilidir.  Ama evladının bir Türk Sanat Müziği sanatçısını “kazaen”(!) katletmesinden, Annesi’nin hisselerini gasp ettiği bir hastanede can vermesinden, bağırsakları elinde 20-30 gün dolaşmaktan ve karnından dışkılamaktan ders almayanlara bu sözlerin ne ifade edeceğini bilemiyorum. Onlara tek tavsiyem şu yaptıklarınızı “İslam”ın ardına sığınarak yapmayın, şirke İslam’ı ortak etmeyin… Durmayın, durmanızı isteyen yok, yola devam edin ve hatta Cehennemin dibine kadar uzanan yolunuz açık olsun günümüzün Firavunları, Ebu Cehilleri…

Bugün biz oradayız, yarın sıra size gelebilir (!)

Emin olun kulaklarıma inanamıyorum. Hapishanelerimizin ve tutukevlerinin durumunu dışarıdan tahmin ederdim, ancak artık modernleştirildiği ve insani bir yaşama kavuşturulduğunu sanmıştım. Meğer durum tam tersineymiş... Silivri’den çıkan meslektaşlarımızın anlattıklarını hayretler içinde dinliyorum. Tamam, tutukevleri otel konforunda olmayabilir. Oraları idare edenler de, eğitimli işletmeciler sayılmayabilirler, ancak bu kadarı da değil... Bu ne kabalıktır? Bu ne biçim muameledir? Batı standartlarına göre Silivri, neredeyse işkence evi gibi bir duruma sokulmuş... Üstelik buralar göz önünde, bir de diğer hapishaneleri düşünün! Ne sağlıkla ilgilenen var, ne dağıtılan gıda, ne de insanoğlunun akli dengesini korumaya yönelik bir önlem var... Yüz karası bir durum.”






Hiç yorum yok: