İran ve İngiltere arasında yaşanan “tutuklu askerler” krizi bir örtüydü… Aslında “kriz”, (!) İranlı ve Amerikalı ajanların takasına perde oldu…
Dünya GPS sisteminin (Coğrafi Pozisyon Sistemi) kontrolü ABD’nin elindedir.
ABD, İngiltere’nin Irak’tan “asker çekme” densizliğini (!) cezalandırmak ve aynı zamanda da; İran İslam Cumhuriyeti tarafından yakalanan nitelikli 31 ABD Ajanı’nın değiş tokuş işlemleri için İngiliz Deniz Piyadeleri’ni tuzağa düşürdü.
İşin en ilginç yanı, bu cezalandırmadan ya da operasyondan İngiliz Başbakanı, İngiliz Genelkurmay Başkanı ile MI-6’nın patronunun haberlerinin olmasıydı.
Geçici bir süre için 3 KNOT (Deniz Mili) doğuya kaydırılan GPS değerleri, 15 İngiliz Deniz Piyadesinin İran kuvvetlerince alınmasından sonra eski haline geri çekildi. Bu durumda, İngiliz askerleri ellerindeki değerlere göre İran sularında değil Irak sularındaydılar; onlar öyle biliyorlardı…
15 rehine asker için İngiltere ile İran arasında olaylar tırmandırılırken, geri planda çok daha büyük bir operasyon yapılıyordu. ABD bu operasyonu açıktan açığa yapmayı göze alamadığından; İngiliz askerlerini yem olarak kullandı. Buna da Tony Blair ve iki üst düzey daha “göz yumdu”.
Aslında yapılan, İran’ın esir aldığı çok değerli 31 ABD istihbarat elemanı ile ABD’nin esir aldığı 12 İran istihbaratçısının değişimi operasyonuydu.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı PELOSİ, aynı dönemde Suriye Arap Cumhuriyeti’ne gelmiş ve Beşşar ESAD’ı bir tam gün beklemek zorunda kalmıştı. Çünkü Beşşar ESAD Halep’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Fenerbahçe’nin maçını seyrediyordu. Amerikalıya zaman ayıramazdı. PELOSİ’nin de Beşşar ESAD’ı beklemekten başka bir seçeneği de yoktu.
Bu durum, Ortadoğu’da düğümlerin çözümünü kolaylaştırmak için Türkiye’ye gelmesi gereken PELOSİ’nin; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ayağına gitmesi Türkiye’deki iktidara, ABD’nin yani Küresel Eşkıya’nın nasıl baktığının önemli bir işaretiydi.
Esirler için devreye giren iktidarın başı, “bayan tutuklu” konusunda İran resmi ağızlarından aldığı teminatı İngiltere’ye iletti. Ancak, İngiltere olayı tırmandırarak iktidarın başını “yalancı ve zavallı” haline düşürdü. Ardından konu PELOSİ tarafından Beşşar ESAD’a iletildi ve sorun çok kısa sürede çözüldü.
PELOSİ’nin görevi Beşşar ESAD’dan ricacılık ve “ajan takası”na nezaretten başka bir şey değildi. Sonunda, Başkan ESAD’ın sayesinde ABD ajanlarına, İngilizlerin Deniz Piyadeleri’ne kavuşmasından önce kavuştu.
Kısaca, yanı başımızda dünya neredeyse alt-üst olurken; Türkiye, iktidarın başının kaprisleri ve iktidar partisi içindeki çekişmelerin girdabında “kayda alınmayan ülke” konumuna kadar sürüklenirken; Suriye Arap Cumhuriyeti, Baba ESAD dönemindeki gibi, Oğul ESAD sayesinde de yine “diplomasi” ihraç eder hale geldi.
İşte bir krizin perde arkası ve Türkiye adına yaşanan rezillikler…
NİSAN 2007 (Bu yazı Nisan 2007'de ANAYURT Gazetesi'nde yayınlanmıştır)
“Kuzey Rotası” “Yolgeçen hanı” gibi…
06 Eylül 2007 tarihinde Hatay’ın Hassa ilçesi ile Gaziantep Oğuzeli ilçelerinde iki adet “Centerline” adı verilen gövde altı boş yakıt tankı bulundu. Gazetede yayınlanan fotoğraflardan ve yerinde yapılan incelemelerden anlaşıldı ki her iki harici yakıt tankı İsrail Hava Kuvvetleri’nin envanterindeki F-15I uçaklarına aitti. Sonradan yapılan açıklamalarda F-15I’lar Suriye’nin doğusunda yer alan Dayr-Ez Zavr’da bir hedefe havadan yere 4 füze attıkları anlaşıldı. Elde edilen bilgiler F-15I’ların 3’lü kol olarak taarruz ettikleri yönündeydi. Toplam dört füze ama üç uçak… Bu olaydan da anlaşılıyor ki F-15I'lardan biri muhtemelen Elektronik Karıştırma (EKT ve EKKT) yapmak için görevlendirilmiş, geri kalan iki uçak ise ikişer füzesini hedefe ateşlemişlerdi. Hava Savunması oldukça zayıf olan ve hedefi de neredeyse tamamen ortada olan Suriye’deki bir operasyona gönderilen 3 uçak, aslında İsrail’in operasyon prensiplerini ortaya koymaktaydı. Ancak, yapılan saldırı ve Türkiye topraklarına bırakılan iki “Centreline” yukarıdaki tezimizi doğrular nitelikteydi. Çünkü elektronik karıştırma (EKT ve EKKT) uçağı sadece elektronik podlar taşıdığından “Centerline” kullanmamıştı. Diğer iki uçak ise yüklü olduklarından “Centerline” kullanmak zorundaydılar. Ancak, yere atılmış yakıt tanklarının gazetelere yansıyan görüntüleri kafaları karıştırmaya da müsaitti. Yaklaşık 220- 250 deniz mili sürati uçan uçaklardan atılmış harici yakıt tanklarının neredeyse atılma izi taşımamaları oldukça manidardı. Belki de bu tanklar oralara kafaları karıştırmak amacıyla bırakılmışlardı. Çünkü Akdeniz girişi ile Suriye’de operasyon yapıp yine aynı rota izleyerek geri dönmek konusunda İsrail F-15I’larının “Centreline” kullanmalarına gerek yoktur. İşin “Şeytani” noktası da budur.
O zamanlar ele aldığımız ve yazdığımız bu operasyon aslında bir aldatma operasyonuydu. İsrail Hava Kuvvetleri Ürdün-Suudi Arabistan hava sahalarını geçerek, olası bir harekâtın profil ayaklarını denemişlerdi. İran’a güney hattından giren İsrail uçakları İran Hava Sahası’nı kat ederek Türkiye’ye giriş yapmışlar, oradan da Suriye-Türkiye sınırından uçarak Akdeniz’e çıkmış ve oradan da üslerine dönmüşlerdi. İran Hava Savunma Sistemleri, bu taktik kolu görmüş olmasına rağmen, daha önceden elde ettiği istihbaratı tam olarak değerlendirerek özellikle reaksiyon vermemiş ve İsrail’in yanılması için elinden geleni yapmıştı. Muhtemelen taktik kol Suudi Arabistan hava sahasının sonunda tanker uçaklardan yakıt ikmalini prova etmiş, ardından da Türkiye sınırında aynı provayı tekrarlamıştı.
Her ne olursa olsun Türk Hava Savunma sistemleri tarafından da tespit ve teşhis edilen bu İsrail Taarruz Kolu’na müdahale edilmemişti. İşte bu nedenle Türk Hava Sahası, bilinen ya da bilinmeyen nedenlerle İsrail Hava Kuvvetleri için “Harman yeri” durumundadır. Belki de bu “tepkisizlik” “One minute” senaryosunun da bir parçasıdır. Öyle ki 23.10’da Mardin Radarı tarafından, 23.15’te Diyarbakır Hava Kontrol Grup Radarı tarafından, 23.19’da İskenderun Radarı tarafından tespit ve teşhis edilen bu Taktik Kol, elini kolunu sallayarak Akdeniz’e ulaşmış ve oradan da üslerine geri dönmüşlerdi. İşte aslında savcıların araştırması ve üzerine gitmesi gereken konulardan biri bu olmasına rağmen, nedense “Üç maymun” oynanmış ve hem “Askeri” hem de “Siyasi” sessizlik “Tezgâh”ın ne kadar sağlam kurulduğunu açıkça ortaya koymuştu. Özellikle 2nci hava Kontrol Grup Komutanlığı’na ev sahipliği yapan Diyarbakır 2nci Taktik Hava Kuvvetleri’ne bağlı 8nci Ana jet Üs’de konuşlu F-16’lara “Kalk ve önle emri” verilmemesi, Kuzey Rotası için “Yolgeçen hanı” tabirimizi haklı çıkarmaya yetip artmaktadır.
İSRAİL’in Benzer “Özel Operasyon” geçmişi
· 1976'da İsrail Özel Kuvvetleri havada yakıt ikmali yaparak 4 bin kilometre uzakta, Uganda'nın Entebbe havaalanına operasyon yaptı. Görünürde “Filistin Kurtuluş Örgütü ve Alman Kızıl Tugayları” tarafından kaçırılan rehineler kurtarıldı (!) Operasyon esnasında havaalanında ikazlara rağmen ortadan kaybolmayan Uganda askerleri öldürüldü.
· 1981'de Irak'ın inşaa ettiği Osirak nükleer reaktörü F-15 ve F-16 uçakları ile vuruldu. Bin 100 kilometre uzaktaki hedef imha edildi. İsrail uçakları yedek yakıt tanklarını Suudi Arabistan çölüne bıraktı.
· 1985'te İsrail Hava Kuvvetleri'nin hedefi, Tunus'taki Filistin Kurtuluş Örgütü karargâhı oldu. İsrail F-15 ve F-16'ları yine havada yakıt ikmali yaparak 2 bin 3 yüz kilometre uzaktaki karargâhı vurdu. 60 Filistinli gerilla öldü.
Rus Teknolojisi ile İsrail Teknolojisi
Haziran 1982’de İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General David IVRY komutasındaki İsrail uçakları Bekaa Vadisi’ndeki operasyona değişik tipte 100 İsrail uçağı katıldı. Bu operasyon esnasında 19 SAM (yerden havaya füze savunma sistemi) imha edildi. 82 MİG çağı düşürüldü. İsrail uçakları zayiatsız olarak üslerine döndü.
Bugün de durumun farklı olmadığını söyleyebiliriz. Yani İsrail taarruz paketlerinin Suriye Hava Sahası’nı kat edişlerinde güçlü bir savunma perdesi ile karşılaşmaları neredeyse imkânsız gibi. Karşılaşacakları direnişi de İsrail’in aşmaması neredeyse imkânsız gibi. Çünkü ABD’nin AWACS uçakları ile EKT ve EKKT sistemleri harekât öncesinden başlamak üzere bölgede açık destek verecektir. İlave olarak İsrail operasyon paketlerindeki EKT ve EKKT uçakları rota üzerinde ve hedef bölgesinde ek koruma sağlayacak durumdadır.
Türkiye ile Suriye arasında “Bahar Havası” estiği dönemlerde bile İsrail, Suriye üzerinde çok değişik “test” çalışmaları yaparak Hava Savunma Sistemleri’ni metodik olarak denetlemiştir. Örneğin Ocak 2005’te Doğu Akdeniz’de yapılan askeri tatbikat bunun en bariz örneğidir. (ABD-İsrail-Türkiye) Kısaca İsrail, olası bir İran operasyonunda bütün dünyayı şaşırtmak için yıllar öncesinden gerekli çalışmaları her vesile ile yapmıştır.
İsrail’in olası İran müdahalesi için ünlü stratejistlerin “orta rota” olarak sundukları “İsrail-Ürdün-Irak-İran” hattının yerine İsrail, “İsrail-Suriye-Irak-İran” hattını kullanırsa kimse şaşırmamalıdır. Hedeflerden dönüşte stratejistlerin öngördüğü hattı kullanabilir ama hedefe giderken Suriye Hava Sahası’nı kullanmak İsrail’in taktiklerine uygun düşmektedir.
İran Hava Kuvvetleri’nin Hava Savunma Sistemi’nde Rusya menşeli SA-2, SA-5, SA-6 ve tek er omuzdan atılabilen SA-7’leri vardır. Bunun yanında İran’ın elinde 12 adet Ukrayna imalatı Kh-55 silah ailesinden X-55 cruise füzesi de bulunmaktadır.
OPERASYON’DA kullanılabilecek olası İsrail Operasyon Unsurları
İsrail’in olası bir İran Operasyonu’nda kullanabileceği hava unsurları, sayıları, tipleri ve harekât menzilleri tablolardaki gibidir.
İSRAİL TAKTİK HAVA KUVVETİ –TAARUZ/SAVUNMA-
<><><><> >UÇAK TİPİ | <><><><> <>>TOPLAM SAYI | <><><><> <>>FAAL | <><><><> <>>GAYRİ FAAL | <><><><> <>>OPERASYONA HAZIR | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15A “BAZ” | <><><><> <>>27 | <><><><> <>>26 | <><>1 | <><><><> <>>26 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15C “BAZ” | <><><><> <>>17 | <><><><> <>>16 | <><><><> <>>1 | <><><><> <>>15 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15B ”BAZ” | <><><><> <>>7 | <><><><> <>>7 | <><><><> <>>0 | <><><><> <>>7 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15D “BAZ” | <><><><> <>>11 | <><><><> <>>9 | <><><><> <>>2 | <><><><> <>>9 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15I “RA’AM” | <><><><> <>>25 | <><><><> <>>25 | <><><><> <>>0 | <><><><> <>>25 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-16A “NETZ” | <><><><> <>>90 | <><><><> <>>87 | <><><><> <>>3 | <><><><> <>>86 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-16B “NETZ” | <><><><> <>>16 | <><><><> <>>15 | <><><><> <>>1 | <><><><> <>>15 | <><>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-16D “BARAK” | <><>>49 | <><><><> <>>47 | <><><><> <>>2 | <><><><> <>>46 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-16C “BARAK” | <><><><> <>>52 | <><><><> <>>50 | <><><><> <>>2 | <><>>49 | <><>>
<><> >
<><>>F-16I “SUFA” | <><>>102 | <><>>100 | <><>>2 | 100 |
GENEL TOPLAM | 396 | 382 | 14 | 378 |
OLASI İRAN HAREKÂTINDA KULLANILABİLECEK TAKTİK TAARUZ-SAVUNMA UÇAKLARI
<><><><> >
<><><><> >UÇAK TİPİ | <><><><> <>>HAREKÂTA KATILABİLECEK SAYI | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F15I “RA’AM” | <><><><> <>>25 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F16I “SUFA” | <><><><> <>>100 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15A “BAZ” | <><><><> <>>26 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15C “BAZ” | <><><><> <>>15 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15B ”BAZ” | <><><><> <>>7 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15D “BAZ” | <><><><> <>>9 | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>TOPLAM | <><><><> <>>182 | <><><><> >
<><><><> >
· “I” SERİSİ UÇAKLAR İSRAİL İÇİN ÖZEL ÜRETİMLERDİR, YÜK KAPASİTESİ VE MENZİLİ ARTIRILMIŞ YAPIMLARDIR.
UÇAKLARIN MENZİLİ -TAM YAKIT-KANAT ALTI VE GÖVDE ALTI YEDEK YAKIT TANKLARI İLE SİLAHSIZ-
<><><><> >
<><><><> >UÇAK TİPİ | <><><><> <>>MENZİLİ | <><><><> <>>HAREKÂT YARIÇAPI | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F15I “RA’AM” | <><><><> <>>3.450 Deniz Mili | <><><><> <>>1.195 Deniz Mili | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F16I “SUFA” | <><><><> <>>2.455 Deniz Mili | <><><><> <>>785 Deniz Mili | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15A “BAZ” | <><><><> <>>3.100 Deniz Mili | <><><><> <>>1.000 Deniz Mili | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15C “BAZ” | <><><><> <>>3.100 Deniz Mili | <><><><> <>>1.000 Deniz Mili | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15B ”BAZ” | <><><><> <>>3.100 Deniz Mili | <><><><> <>>1.000 Deniz Mili | <><><><> <>>
<><> <><> <> >
<><><><> <>>F-15D “BAZ” | <><><><> <>>3.100 Deniz Mili | <><><><> <>>1.000 Deniz Mili | <><><><> >
<><><><> >
Operasyon Silah-Mühimmatı ve sonuçları
İsrail’in Hürmüz Boğazı açığında konuşlandıracağı Dolphin sınıfı denizaltılardan Harpoon füzelerini kullanma olasılığı oldukça yüksektir. Ancak Harpoon’lar asli operasyon silahı olamayacaktır.
İsrail’in operasyon’da “Bunker Buster” adı verilen sığınak delici akıllı bombalar kullanması neredeyse kesin gibidir. Bu bombalar arasında uranyum başlıklı (BLU 113) ve balistik başlıklı (B61-11) olanlar vardır. Uranyum başlıklı bombaların harekâtta kullanılmasına ABD kongresi yıllar öncesinden izin vermiştir. Bu mühimmatlar F-15I ve F-15E uçakları tarafından kullanılabilmektedir. Aynı seriden olmak üzere BLU-109 akıllı bombaları da –İsrail envanterinde çok sayıda var- kullanılabilecek modern mühimmatlardandır.
EKT ve EKKT uçaklarına ise LANTIRN podları yerleştirilecektir. Bu uçaklara çift görev verilmesi de muhtemeldir. F15-A, F15-B, F-15C ve F-15-D uçakları taarruz paketlerinde bombardıman dışında görev icra etmek durumundadır.
Bu operasyon esnasında tahrip edilecek/tahrip edilmesi muhtemel nükleer tesislerden meydana gelecek sızıntılar operasyon sonrasında bölge ülkelerinin en büyük problemi olacaktır. Ancak, görünürde hiçbir kimse, kurum, kuruluş bu sonuç hakkında her hangi bir değerlendirmede bulunmamaktadır. İran’ın İsrail’e karşı girişeceği harekât sonrasında İsrail’deki nükleer tesislerde de –zayıf bir ihtimal gibi görünse de- aynı tehlike geçerlidir.
SONUÇ
Bu operasyonun başarılıp başarılmamasından daha çok yapılabiliyor olması önemlidir. Bu operasyon eğer gerçekleşirse adeta “Cehennemin Kapıları” ardına kadar açılacaktır. Türkiye’deki iktidar bu operasyona destek olduğu taktirde bir süre daha ayakta kalacak aksi taktirde “Hazin son”a doğru (!) onlar da sürüklenecektir. İktidar bu konuda tercih şansına sahip değildir. “İktidar olmanın” ve “İktidarda kalabilmenin” hesabı önüne konmuştur, ya bu hesabı ödeyecek ya da kendi “Kalemini” kendisi kıracaktır.
Olası operasyon Ortadoğu’daki KUKLACI’nın bütün KUKLALARI için bir “olmak ya da olmamak” savaşıdır. KUKLACI, “İsrail’e destek olmayı” zorunluluk olarak görmektedir. İsrail’i bu kadar küstahlaştıran ise Türkiye’nin uyguladığı ya da aslında uygularmış gibi göründüğü “Komşularla sıfır sorun” aldatmacasına dayalı Dış Politika’dır.
İsrail İran’a operasyona başlar başlamaz Lübnan Hizbullahı da İsrail’i vuracaktır. Bu durumda İsrail muhtemelen bölgede uranyum, fosfor esaslı mühimmat kullanımını artıracak ve hatta mikro nükleer saldırıya da yönelebilecektir. Reaksiyondan Suriye’de nasibini büyük oranda alacak, Irak’ta fitili daha önceden ateşlenmiş Şii-Sünni kavgası tırmanacak ve kuvvetle muhtemel bir iç savaşa dönüşecektir. Bu savaş esnasında Türkmenler ile Kürtler arasında yaşanacak kanlı karşılaşmalar da olayı bambaşka boyutlara taşıyacaktır. İsrail Türkiye’deki “Truva Atı” ile dönülemez uzlaşmayı sağlarsa Türkiye ile İran savaş ile burun buruna gelecektir. Ne yazık ki günümüz Devlet Yönetimi böyle bir ortamdan Türkiye’yi zararsız olarak çıkarabilecek donanımda ve kaabiliyyette değildir. Yaşanacak çatışmalar sonrası bölgede meydana gelecek başta nükleer kirlilik, bölge ülkelerini ama öncelikle Türkiye’yi telafisi imkansız zararlara sokacaktır.
Konunun en önemli tarafı ise Türk Kamuoyu’nun olayın bilinmeyen ve/veya gizlenen bu yüzünden habersiz olmasıdır. Kısaca Türkiye, içindeki “İşbirlikçiler” dışında konudan tamamen habersizdir, hazırlıksızdır.
"Kuzey Rotası” “Yolgeçen hanı” gibi…
06 Eylül 2007 tarihinde Hatay’ın Hassa ilçesi ile Gaziantep Oğuzeli ilçelerinde iki adet “Centerline” adı verilen gövde altı boş yakıt tankı bulundu. Gazetede yayınlanan fotoğraflardan ve yerinde yapılan incelemelerden anlaşıldı ki her iki harici yakıt tankı İsrail Hava Kuvvetleri’nin envanterindeki F-15I uçaklarına aitti. Sonradan yapılan açıklamalarda F-15I’lar Suriye’nin doğusunda yer alan Dayr-Ez Zavr’da bir hedefe havadan yere 4 füze attıkları anlaşıldı. Elde edilen bilgiler F-15I’ların 3’lü kol olarak taarruz ettikleri yönündeydi. Toplam dört füze ama üç uçak… Bu olaydan da anlaşılıyor ki F-15I'lardan biri muhtemelen Elektronik Karıştırma (EKT ve EKKT) yapmak için görevlendirilmiş, geri kalan iki uçak ise ikişer füzesini hedefe ateşlemişlerdi. Hava Savunması oldukça zayıf olan ve hedefi de neredeyse tamamen ortada olan Suriye’deki bir operasyona gönderilen 3 uçak, aslında İsrail’in operasyon prensiplerini ortaya koymaktaydı. Ancak, yapılan saldırı ve Türkiye topraklarına bırakılan iki “Centreline” yukarıdaki tezimizi doğrular nitelikteydi. Çünkü elektronik karıştırma (EKT ve EKKT) uçağı sadece elektronik podlar taşıdığından “Centerline” kullanmamıştı. Diğer iki uçak ise yüklü olduklarından “Centerline” kullanmak zorundaydılar. Ancak, yere atılmış yakıt tanklarının gazetelere yansıyan görüntüleri kafaları karıştırmaya da müsaitti. Yaklaşık 220- 250 deniz mili sürati uçan uçaklardan atılmış harici yakıt tanklarının neredeyse atılma izi taşımamaları oldukça manidardı. Belki de bu tanklar oralara kafaları karıştırmak amacıyla bırakılmışlardı. Çünkü Akdeniz girişi ile Suriye’de operasyon yapıp yine aynı rota izleyerek geri dönmek konusunda İsrail F-15I’larının “Centreline” kullanmalarına gerek yoktur. İşin “Şeytani” noktası da budur.
O zamanlar ele aldığımız ve yazdığımız bu operasyon aslında bir aldatma operasyonuydu. İsrail Hava Kuvvetleri Ürdün-Suudi Arabistan hava sahalarını geçerek, olası bir harekâtın profil ayaklarını denemişlerdi. İran’a güney hattından giren İsrail uçakları İran Hava Sahası’nı kat ederek Türkiye’ye giriş yapmışlar, oradan da Suriye-Türkiye sınırından uçarak Akdeniz’e çıkmış ve oradan da üslerine dönmüşlerdi. İran Hava Savunma Sistemleri, bu taktik kolu görmüş olmasına rağmen, daha önceden elde ettiği istihbaratı tam olarak değerlendirerek özellikle reaksiyon vermemiş ve İsrail’in yanılması için elinden geleni yapmıştı. Muhtemelen taktik kol Suudi Arabistan hava sahasının sonunda tanker uçaklardan yakıt ikmalini prova etmiş, ardından da Türkiye sınırında aynı provayı tekrarlamıştı.
Her ne olursa olsun Türk Hava Savunma sistemleri tarafından da tespit ve teşhis edilen bu İsrail Taarruz Kolu’na müdahale edilmemişti. İşte bu nedenle Türk Hava Sahası, bilinen ya da bilinmeyen nedenlerle İsrail Hava Kuvvetleri için “Harman yeri” durumundadır. Belki de bu “tepkisizlik” “One minute” senaryosunun da bir parçasıdır. Öyle ki 23.10’da Mardin Radarı tarafından, 23.15’te Diyarbakır Hava Kontrol Grup Radarı tarafından, 23.19’da İskenderun Radarı tarafından tespit ve teşhis edilen bu Taktik Kol, elini kolunu sallayarak Akdeniz’e ulaşmış ve oradan da üslerine geri dönmüşlerdi. İşte aslında savcıların araştırması ve üzerine gitmesi gereken konulardan biri bu olmasına rağmen, nedense “Üç maymun” oynanmış ve hem “Askeri” hem de “Siyasi” sessizlik “Tezgâh”ın ne kadar sağlam kurulduğunu açıkça ortaya koymuştu. Özellikle 2nci hava Kontrol Grup Komutanlığı’na ev sahipliği yapan Diyarbakır 2nci Taktik Hava Kuvvetleri’ne bağlı 8nci Ana jet Üs’de konuşlu F-16’lara “Kalk ve önle emri” verilmemesi, Kuzey Rotası için “Yolgeçen hanı” tabirimizi haklı çıkarmaya yetip artmaktadır.
İSRAİL’in Benzer “Özel Operasyon” geçmişi
· 1976'da İsrail Özel Kuvvetleri havada yakıt ikmali yaparak 4 bin kilometre uzakta, Uganda'nın Entebbe havaalanına operasyon yaptı. Görünürde “Filistin Kurtuluş Örgütü ve Alman Kızıl Tugayları” tarafından kaçırılan rehineler kurtarıldı (!) Operasyon esnasında havaalanında ikazlara rağmen ortadan kaybolmayan Uganda askerleri öldürüldü.
· 1981'de Irak'ın inşaa ettiği Osirak nükleer reaktörü F-15 ve F-16 uçakları ile vuruldu. Bin 100 kilometre uzaktaki hedef imha edildi. İsrail uçakları yedek yakıt tanklarını Suudi Arabistan çölüne bıraktı.
· 1985'te İsrail Hava Kuvvetleri'nin hedefi, Tunus'taki Filistin Kurtuluş Örgütü karargâhı oldu. İsrail F-15 ve F-16'ları yine havada yakıt ikmali yaparak 2 bin 3 yüz kilometre uzaktaki karargâhı vurdu. 60 Filistinli gerilla öldü.
Rus Teknolojisi ile İsrail Teknolojisi
Haziran 1982’de İsrail Hava Kuvvetleri Komutanı General David IVRY komutasındaki İsrail uçakları Bekaa Vadisi’ndeki operasyona değişik tipte 100 İsrail uçağı katıldı. Bu operasyon esnasında 19 SAM (yerden havaya füze savunma sistemi) imha edildi. 82 MİG çağı düşürüldü. İsrail uçakları zayiatsız olarak üslerine döndü.
Bugün de durumun farklı olmadığını söyleyebiliriz. Yani İsrail taarruz paketlerinin Suriye Hava Sahası’nı kat edişlerinde güçlü bir savunma perdesi ile karşılaşmaları neredeyse imkânsız gibi. Karşılaşacakları direnişi de İsrail’in aşmaması neredeyse imkânsız gibi. Çünkü ABD’nin AWACS uçakları ile EKT ve EKKT sistemleri harekât öncesinden başlamak üzere bölgede açık destek verecektir. İlave olarak İsrail operasyon paketlerindeki EKT ve EKKT uçakları rota üzerinde ve hedef bölgesinde ek koruma sağlayacak durumdadır.
Türkiye ile Suriye arasında “Bahar Havası” estiği dönemlerde bile İsrail, Suriye üzerinde çok değişik “test” çalışmaları yaparak Hava Savunma Sistemleri’ni metodik olarak denetlemiştir. Örneğin Ocak 2005’te Doğu Akdeniz’de yapılan askeri tatbikat bunun en bariz örneğidir. (ABD-İsrail-Türkiye) Kısaca İsrail, olası bir İran operasyonunda bütün dünyayı şaşırtmak için yıllar öncesinden gerekli çalışmaları her vesile ile yapmıştır.
İsrail’in olası İran müdahalesi için ünlü stratejistlerin “orta rota” olarak sundukları “İsrail-Ürdün-Irak-İran” hattının yerine İsrail, “İsrail-Suriye-Irak-İran” hattını kullanırsa kimse şaşırmamalıdır. Hedeflerden dönüşte stratejistlerin öngördüğü hattı kullanabilir ama hedefe giderken Suriye Hava Sahası’nı kullanmak İsrail’in taktiklerine uygun düşmektedir.
İran Hava Kuvvetleri’nin Hava Savunma Sistemi’nde Rusya menşeli SA-2, SA-5, SA-6 ve tek er omuzdan atılabilen SA-7’leri vardır. Bunun yanında İran’ın elinde 12 adet Ukrayna imalatı Kh-55 silah ailesinden X-55 cruise füzesi de bulunmaktadır.
[1] ASLINDA NE OLDU????
İran ve İngiltere arasında yaşanan “tutuklu askerler” krizi bir örtüydü… Aslında “kriz”, (!) İranlı ve Amerikalı ajanların takasına perde oldu…
Dünya GPS sisteminin (Coğrafi Pozisyon Sistemi) kontrolü ABD’nin elindedir.
ABD, İngiltere’nin Irak’tan “asker çekme” densizliğini (!) cezalandırmak ve aynı zamanda da; İran İslam Cumhuriyeti tarafından yakalanan nitelikli 31 ABD Ajanı’nın değiş tokuş işlemleri için İngiliz Deniz Piyadeleri’ni tuzağa düşürdü.
İşin en ilginç yanı, bu cezalandırmadan ya da operasyondan İngiliz Başbakanı, İngiliz Genelkurmay Başkanı ile MI-6’nın patronunun haberlerinin olmasıydı.
Geçici bir süre için 3 KNOT (Deniz Mili) doğuya kaydırılan GPS değerleri, 15 İngiliz Deniz Piyadesinin İran kuvvetlerince alınmasından sonra eski haline geri çekildi. Bu durumda, İngiliz askerleri ellerindeki değerlere göre İran sularında değil Irak sularındaydılar; onlar öyle biliyorlardı…
15 rehine asker için İngiltere ile İran arasında olaylar tırmandırılırken, geri planda çok daha büyük bir operasyon yapılıyordu. ABD bu operasyonu açıktan açığa yapmayı göze alamadığından; İngiliz askerlerini yem olarak kullandı. Buna da Tony Blair ve iki üst düzey daha “göz yumdu”.
Aslında yapılan, İran’ın esir aldığı çok değerli 31 ABD istihbarat elemanı ile ABD’nin esir aldığı 12 İran istihbaratçısının değişimi operasyonuydu.
ABD Temsilciler Meclisi Başkanı PELOSİ, aynı dönemde Suriye Arap Cumhuriyeti’ne gelmiş ve Beşşar ESAD’ı bir tam gün beklemek zorunda kalmıştı. Çünkü Beşşar ESAD Halep’te Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile Fenerbahçe’nin maçını seyrediyordu. Amerikalıya zaman ayıramazdı. PELOSİ’nin de Beşşar ESAD’ı beklemekten başka bir seçeneği de yoktu.
Bu durum, Ortadoğu’da düğümlerin çözümünü kolaylaştırmak için Türkiye’ye gelmesi gereken PELOSİ’nin; Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ayağına gitmesi Türkiye’deki iktidara, ABD’nin yani Küresel Eşkıya’nın nasıl baktığının önemli bir işaretiydi.
Esirler için devreye giren iktidarın başı, “bayan tutuklu” konusunda İran resmi ağızlarından aldığı teminatı İngiltere’ye iletti. Ancak, İngiltere olayı tırmandırarak iktidarın başını “yalancı ve zavallı” haline düşürdü. Ardından konu PELOSİ tarafından Beşşar ESAD’a iletildi ve sorun çok kısa sürede çözüldü.
PELOSİ’nin görevi Beşşar ESAD’dan ricacılık ve “ajan takası”na nezaretten başka bir şey değildi. Sonunda, Başkan ESAD’ın sayesinde ABD ajanlarına, İngilizlerin Deniz Piyadeleri’ne kavuşmasından önce kavuştu.
Kısaca, yanı başımızda dünya neredeyse alt-üst olurken; Türkiye, iktidarın başının kaprisleri ve iktidar partisi içindeki çekişmelerin girdabında “kayda alınmayan ülke” konumuna kadar sürüklenirken; Suriye Arap Cumhuriyeti, Baba ESAD dönemindeki gibi, Oğul ESAD sayesinde de yine “diplomasi” ihraç eder hale geldi.
İşte bir krizin perde arkası ve Türkiye adına yaşanan rezillikler…
NİSAN 2007 (Bu yazı Nisan 2007'de ANAYURT Gazetesi'nde yayınlanmıştır)