31 Ocak 2012 Salı

NEBBAŞLARDAN MİDEM BULANIYOR... MERHUM MUHSİN YAZICIOĞLU'NU KİRLİ İKBAL HIRSLARI İÇİN KULLANAN YOL ARKADAŞLARI'NA (!) İTHAFEN...

“SERİ KATİLLER MERHUM MUHSİN YAZICIOĞLU’NU; SESAR BAŞKANI İSMAİL YILDIZ VE GAZETECİ HAYRULLAH MAHMUD’U ÖLDÜRECEKTİ.”


NELER, NEDEN ATLANIR, NEDEN BİRDEN GÜNDEME TAŞINIR?

Sonunda üçüncü iddianamenin eklerinde bir yere bizim için de şerh düşülmüş. Tarz aynı, işaret edilir bir şekilde yazılan habervari “iftira”. Bir yazımdan bahsediliyor ancak sadece işlerine yarayan kısmından. Bahse konu yazıyı yazdığımda ANAYURT Gazetesi’nde köşe yazarıydım. Yazdığım yazıyı internet ortamında
http://hhmemis.blogspot.com adresinde yayınlamıştım. Daha sonra bu konuyu defalarca dile getirdim. Ama kimsenin umurunda bile olmadı.
İlk yazıyı yazdığım tarih 21 Temmuz 2007, yani benim ANAYURT Gazetesi’nden ayrılmamdan bir gün önce. SESAR Başkanı İsmail YILDIZ’ın “Maymunlar Cehennemi Operasyonu” adını verdiğim süreçte gözaltına alındığı 17 Temmuz 2007’den dört gün sonra. Yani İsmail YILDIZ’ın “tutuklanması”ndan sonra.
Yazımda da özellikle İsmail YILDIZ ve Hayrullah MAHMUD’dan da bahsetmiştim. Ama şimdi bakıyorum, dile getirilen sadece Merhum Muhsin YAZICIOĞLU olmuş. Aslında bu bile bir devlet. Ancak haberin veriliş tarzı son derece ilgi çekici. Sanırım birileri, alışık olduğumuz üzere bizi de “cadı” sınıfına oturtmaya çalışıyor. Ya da “Maymunlar Cehennemi”ne tıkılacak yeni bir adayı bir yerlere duyuruyorlar. Bilinmelidir ki “Maymunlar Cehennemi”ne girmek, hem de böylesi zırvalarla girmek benim inancıma göre “şeref”tir. Medrese-i Yusufiye bizim gibiler için bir arınma ve yücelme yeridir. Kaderimizde varsa, oraya gireceğiz. Yoksa, iki cihan bir araya gelse girmeyeceğiz demektir. Mevla’dan bize gelecek her şeye de “Hoş geldi, safalar getirdi” deriz.
Sizlere yazmak istediğim aslında, herkesin bilmesi ve öğrenmesi gereken konulardan biridir. Bu yazımı da internet ortamında yaklaşık 430.000 kişinin e-mail kutusuna eriştireceğim. Bakarsınız yine bir gün bir kişinin bilgisayarında bulunur ve yeni bir şeymiş gibi gündeme getirilir.



Bakıyorum ki gazetelerimiz ya da bu konuyu onlara servis edenler, konunun tamamını değil işlerine gelen kısmı cımbızlamışlar. Hatta Karşı Devrim yanlısı unsurlar bunu Merhum Muhsin YAZICIOĞLU için “Suikast Planı” olarak bile verebilmişler. Ben sözlerimi bu densizlere değil, bu şarlatanların eline kalem verip yazdıranlara söylüyorum. Yazı yazdığınız kalemin üzerine oturmaktan, genç nesilleri de kalemlerin üzerine oturmaya alıştırmaktan vazgeçin…


Tarihin örneklerini göz önüne alın. Bir zamanlar 28 Şubat sürecinde E. Orgeneral Çevik BİR ve çetesinin saldırıları ile kirletilmeye çalışılan bazı yazarların bugün, o günlerde kendilerine yapılanları başkalarına yapmak istemelerine, gençleri azmettirmelerine üzülerek şahit oluyorum. Efendiler biliniz ki yalanların en kötü tarafı kısa sürede gerçeklerin altında kalmalarıdır.


Merak edenler ve ilgilenenler için söz konusu edilen yazıların devamı.
Göreceksiniz ve anlayacaksınız ki, Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’nun katilleri cenazesinin ardından en çok ağlayanların içindedir.


Giden gitmiştir. Merhum Muhsin YAZICIOĞLU tarafımdan savunulacak sıradan biri değildir, buna ihtiyacı da yoktur. Benim derdim de bu değildir. Bir gün gelir ve Merhum için bazı konuları araştırmam gerekirse, ben yine sadece ve sadece doğrular ile ilgileneceğim. Bu gerçekler Merhum’un aleyhine bile olsa…
Ancak ben yazılarımda bir gerçeği dile getirmek zorundayım. Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’nun “kaza sonucu” değil, “teknik ve idari” suikast sonucu öldürüldüğünü…
Neymiş, helikopterin pervanesi tepeye vurmuş muş… Bu söylenenlerle, bizim mahallede limon satan Nedim Amca’nı zayıf, uyuz eşeğine bile anlatamazsınız. Eğer bu konuda ısrar ederseniz, eşeğin bile gülmekten katılarak ölmesine neden olursunuz.
İşte sizlere “medya yönlendirme merkezleri” tarafından iğdiş edilmiş yazımın tamamını sunuyorum.



PEKİ YA SONRA?
27 Mart 2009 Cuma


BURADA YAZMIŞTIM, ŞİMDİ YENİDEN YAYINLIYORUM... MERHUM MUHSİN YAZICIOĞLU ÖLDÜRÜLDÜ...


SERİ KATİLLERE ÖLDÜRTEMEDİLER, “GÖZALTI”NA ALDIRDILAR


Şehir dışındaydım, internetle pek işim olmadı, daha doğrusu olamadı. Ankara’ya döndükten sonra öğrendim ki Siyasi Ekonomik, Sosyal Araştırmalar ve Strateji Geliştirme Merkezi (Sesar) Başkanı İsmail YILDIZ gözaltına alınmış. Hem de Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ekipleri tarafından; sonra da İstanbul’a gönderilmiş.
Bilmeyenler veya duymayanlar www.sesar.com.tr sitesine girip bakabilirler. SESAR’ın ne kadar terörle irtibatlı olduğunu dosyaları okudukça anlayacaklardır(!). Aslında SESAR gerçekten terörist bir kuruluştur; çünkü ömrü, hainlerle, şerefsizlerle, alçaklarla, yol kenarı çocukları ile uğraşmakla geçmiştir. Milletin içinden geçip de soramadığı soruları, SESAR sormuştur. Bunun da bir bedeli olması gerekir değil mi?
İsmail YILDIZ, her zaman için tanımaktan “onur” duyduğum bir yol arkadaşım ve hatta örnek aldığım bir büyüğümdür. Soyu, sopu, mezhebi, meşrebi, menşei bellidir. Ömrünü bu vatana, bu millete ve bu devlete adamıştır. Sadece o mu, babası da, ailesi de öyledir. Nesli, Türk Kurtuluş Savaşı’nın içinde yer almış ve bütün varlığını bu yolda harcamıştır. İsmail YILDIZ’ın dedesi ya da babası HÜSNÜYADİS olmadığından; HÜSNÜYADİS’lerle kıran kırana mücadele ettiği için “gözaltına alınmıştır”.
Talimatın geldiği yer bellidir. “Karşı Devrimci Deyyuslar Organizasyonu”ndan…
İsmail YILDIZ ile Hayrullah MAHMUT geçen Ramazan Bayramı’nda “ÖLDÜRTÜLECEKLERDİ”. Eğer onlar öldürülebilseydi sonra sırada BBP Genel Başkanı Muhsin YAZICIOĞLU vardı.


Nasıl mı?


Bildiğiniz gibi, son Ramazan Bayramını kana bulayan iki seri katil ellerini kollarını sallayarak karayollarında “fink” atıyorlardı. İkisi de, ruhsal açıdan tama anlamıyla rahatsız kişiliklerdi. Aslında, ikisinin derdi kimseleri öldürmek falan değildi. Ancak, onlarla görüşen bazı “muteber” görünümlü “soysuzlar”; onlara “serserice” cinayet işlemelerini salık vermişti. Hatta, bir de “merak etmeyin kimse sizleri yakalayamayacak” da demişlerdi.


İşe Bursa’dan başladılar, İzmit, Hendek, Mersin, Ankara Gölbaşı’nda 4 gün içinde acımasızca 7 kişiyi öldürdüler. Güya Emniyet Genel Müdürlüğü “Alarm” vaziyetindeydi ama nedense (!) seri katiller bir türlü yakalanamıyorlardı. Kendilerine “verilen söz” yerine getiriliyordu.


Sonunda işi Jandarma Genel Komutanlığı’nın ekipleri bozdu. Ankara Kızılcahamam’da kendilerine verilen son adreslere gitmek üzereyken yolda “paket” edildiler.
Eğer, Jandarma Genel komutanlığı ekipleri onları paket etmeselerdi, ilk durakları Tunus Caddesi’ndeki SESAR, sonra da Tuna Caddesi’ndeki BBP Genel Merkezi olacaktı.
Çünkü onlara birileri (!) SESAR Başkanı İsmail YILDIZ ile gazeteci Hayrullah MAHMUT’u öldürme görevini vermişlerdi.


Türkiye’nin yetiştirdiği her iki seçkin evladı, ruh hastası manyaklara öldürtülecek ve böylelikle “adi bir cinayet” süsü verilecekti. İki vatansever, iki uyuza boğdurulacaktı. Eğer bu iki cinayeti işleyebilselerdi sırada BBP Genel başkanı Muhsin YAZICIOĞLU olacaktı…
Başaramadılar, engellendiler. Oyun bozuldu. Oyunu bozan Jandarma Genel Komutanlığı’nın vatansever evlatları oldu. Emniyet Genel Müdürlüğü ekiplerinin bir türlü yakalayamadığı bu iki manyak, Jandarma Genel Komutanlığı ekipleri tarafından durduruldu.

ÖLDÜRTEMEDİLER AMA “GÖZALTI”NA ALDIRDILAR


Türkiye Cumhuriyeti Devleti neredeyse beş yıldır Fettoş ve Tayyoş özel örgütleri tarafından idare edilir vaziyette. Her iki alçak yapılanma, işine gelmeyen kim ve ne olursa olsun, saldırıyor, saldırtıyor, boğuyor, boğdurtuyor. Ama, onlar, Allah’ın takdirini aşamıyor.


Mezhebi, meşrebi, menşei şaibeli bu soysuzlar, uzun süreden beri bütün oyunlarını bozan İsmail YILDIZ’a ve Hayrullah MAHMUT’a kafayı takmışlardı. Öldürtmek istediler başaramadılar, karalamak istediler yapamadılar, maddi sıkıntı içinde boğmak istediler “kav çaktılar”; sonunda Terörle Mücadele ekiplerine tutuklattılar.
Alçak hainlerin pek çoğunun “makam arabaları” ile fink attığı, hainlerin semirdiği, münafıkların obezleştiği Türkiye’de hedefe VATANSEVER Türk evlatları oturtuldu.
Şimdi sormak zamanı, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne kimler nasıl talimat verdiler? Emniyet Genel Müdürlüğü Türkiye Cumhuriyeti devleti’nin mi yoksa başkalarının mı hizmetinde.
Efendiler, bir gün gelecek değil İsmail YILDIZ’a, onun “sümüğüne” bile muhtaç olacaksınız. Onun, tek damla “tükürüğü”ne bile muhtaç olacaksınız. Çünkü, İsmail YILDIZ’ın tek suçu tertemiz bir vatan evladı olması, tıpkı babası, dedesi gibi….
İsmail YILDIZ’ın tek suçu, sülalesinde HÜSNÜYADİS’lerin yokluğu…

Yine aşağıda bu yazımın devamı olan yazıları sunuyorum. Ardından da arkadaşım Cem YAREN’in Merhum Muhsin YAZICIOĞLU suikastı ile ilgili yazısını dikkatlerinize arz ediyorum.
27 Mart 2009 Cuma


NEDEN?

MERHUM MUHSİN YAZICIOĞLU NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?...


İncelemeler yapılacak, raporlar tutulacak. Aslında istenecek raporu tutmayacaklar muhtemelen görevlendirilmeyecekler bile...


Biz bu filmi daha önce de izledik. Ülkenin Jandarma Genel Komutanı da öldürülmüştü, KAZADIR deniliverdi...


Peki neden Merhum Muhsin YAZICIOĞLU?


Aşağıdaki yazımda belirtmiştim, SESAR Başkanı İsmail YILDIZ ile Hayrullah MAHMUT'u öldürecek "seri katiller" (!?) işlerini yapabilselerdi ardından sıra Merhum Muhsin YAZICIOĞLU'na gelecekti. Bu konuyu Merhum Başkan'a da iletmiştim. Bu bilgileri verirken yanında BBP'de görevli bir kardeşim de vardı.


İsmail YILDIZ ile Hayrullah MAHMUD'un başına gelenler belli, kimlerin isteği ile bu işin yapıldığı da...


Peki özellikle İsmail YILDIZ ile Merhum Muhsin YAZICIOĞLU'nun bağlantısı neydi? (Saygıdeğer Hayrullah MAHMUD üstadım, bu sözlerim de sizi dışarıda bıraktığımı sanmayınız sadece ben sizin babanızı ve dedenizi bilmiyorum, bu nedenle sizi buraya dahil edemedim. Lütfen yanlış anlamayınız) İsmail YILDIZ'ın da Merhum Başkan YAZICIOĞLU'nun da soyu, sopu, mezhebi, meşrebi, menşei belli vatan evlatlarıdır. Her ikisi de;


* Vatanını, milletini, dinini değişmez, satmaz, pazarlamazlar,


* Üç kuruş için ona, buna, hele zağara yaltaklık yapmazlar,


* Cedlerinde HÜSNÜYADİS'ler yoktur,


* Başkalarının kanı ve gözyaşı ile abdest alıp namaza durmazlar,


* Kula kulluk etmezler,


* İnançlarını ve imanlarını pazarlamazlar,


* Tek başlarına kalsalar da, doğru bildikleri yoldan ayrılmazlar,


* Verdikleri sözden ucunda ölüm de olsa ayrılmazlar,


* Başkalarını öne koyup, arkadan onları seyretmezler; hepsinden önce kendileri ileri atılırlar...

Olaya başka açılardan da bakalım;


* MHP yönetimi A.GÜL'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini AKP ile girdikleri hangi pazarlık ya da bedel karşılığı açtılar?


* Merhum Başkan YAZICIOĞLU, saçma sapan kazalar geçirmesine rağmen "neler oluyor?” diye, bu kazaların (!) üzerine o dönemde neden gidilmedi?


* Hrant DİNK suikastına BBP ve ALPEREN OCAKLARI neden karıştırılmak ve bulaştırılmak istendi?


* Hrant DİNK suikastından sonra malum fotoğraflar kimler tarafından ve neden servis edildi?

BİRKAÇ BASİT SORU


*** 17 MAYIS 2001'de Diyarbakır'dan havalanan CASA CN 235 uçağı Malatya Akçadağ İlçesi'ne bağlı Gülyurdu ve Yağmurlu Köyü yakınına düşmüştü. Şimdi elinize bir cetvel alın ve cetvelinizi o noktaya koyun, sonra da Merhum Başkan YAZICIOĞLU'nun helikopterinin düştüğü yere cetveli yanaştırın. Ardından ilk noktadan Türkiye'nin Güneyine doğru bir çizgi çizin, çizginin ucu nereden geçiyor? Aaaaaa !!!! değil mi... (Biraz eğrilik olabilir ama o da hartanın yapım projeksiyonu ile ilgilidir.)
*** Bölge, 2nci Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı, 2nci Hava Kontrol Gurup Komutanlığı yetki alanında. Bildiğim kadarıyla bölgede Reorganizasyona ve Modernizasyona tabi tutulmuş radar ağımız vardı. Suriye'nin içine girip pisliklerini bizim topraklarımıza bırakan İsrail F-15'lerini görmeyen (!) bu muhteşem ağımız, Başkan YAZICIOĞLU'nun helikopterin düştüğü yeri neden belirleyemedi? Ya da bu hava trafiğini neden teşhis etmedi? Yoksa 2nci Kontrol Gurup Komutanı İsrail F-15'leri rezaletinden sonra görevden alınmadı mı?


*** "ERGENEKON" adı verilen soytarılıkta, gözaltına alınacakların 33 sanıyelik cep telefonu konuşmaları ile yerlerini belirleyen o muhteşem (!) teknoloji, Merhum İHA Muhabiri'nin dakikalarca süren cep telefonu konuşması esnasında acaba ne iş yapıyordu? Yoksa, o saatlerde malum, şarlatan maşası teknik ekipler, uçkurlarını elinde tutan "Salya-Sümük Efendi"nin vaaz-u nasihatlerini mi dinliyorlardı?
Şimdilik bu kadar, ama devamı gelecek...


Bu olayın buraya kadar ulaşmasında, yani başta Başkan YAZICIOĞLU olmak üzere bu vatan evlatlarının öldürülmesine sebep olan her kim/kimler ise üniformalı ya da üniformasız, bu "operasyon"un hesabını verecektir. Bunun hesabını sormayan, bunun hesabını sormayanlardan bunun hesabını sormayanlar ne insandır, ne Müslüman ne de Türk...


Kazada (!) daha doğrusu bu teknik sabotajda yaşamını yitirenlere Allah'tan Rahmet, ailesine ve Türk Milleti'ne baş sağlığı ve sabır diliyorum.
"...Onlara ölü demeyiniz, onlar diridir. Fakat siz bunu anlayamazsınız"

Ben, bu yazıları yazmakla kalmadım. Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’ndan randevu isteyerek kendisini ziyaret ettim. Yalnız değildik. Kendisine konu ile ilgili tüm bilgilerimi, duyumlarımı ve şahsi değerlendirmelerimi anlattım. Hem de her yönü ile. Hatta o güne kadar BBP’ye bir tek oyumun dahi nasip olmadığını belirterek.
Kendisine, Hrant DİNK suikastı sonucu servis edilen fotoğrafların hangi amaçla evvelce çekildiğini ispatlayacak açıklamalarda bulundum
.


Daha sonra kardeşim Cem YAREN konu ile ilgili çok önemli yazılar yazdı işte onlardan biri.

01 Mayıs 2009 Cuma


YAZICIOĞLU İDARİ VE TEKNİK SUİKASTLA ÖLDÜRÜLDÜ...


BBP GENEL MERKEZİNDE…


Üzerinden günler geçmesine rağmen BBP Genel Merkezi’nde, Merhum YAZICIOĞLU’nun başına gelenler hatla netleşmemiş olsa gerekir. Ben bu yazımda ele alacağım bazı hususlarla kendilerine bir kapı aralamaya çalışacağım.

· 29 Mart Genel Yerel Seçimleri’nden 4 gün önce 25 Mart 2009 günü bir helikopter kazasına (!) kurban giden başta Merhum YAZICIOĞLU ve yanında bulunanlar ölmemişlerdir, teknik ve idari suikast ile öldürülmüşlerdir.


· AA’nın konu ile ilgili “çeldirici” haberini günler sonra kaldırması bu idari suikastın en önemli parçasıdır. AA, bilerek ya da bilmeyerek bu suikasta ciddi bir destek vermiştir. AA (Anadolu Ajansı), son dönemlerde bütün vasfını kaybetmiş, haber ajansından çok “Bohçacı Raziye” türü çalışmaya yönelmiş gibidir.


· Helikopter üzerinde bir sabotaj emaresi aramak iki açıdan komedidir. Birincisi Merhum YAZICIOĞLU, helikoptere yerleştirilen bir düzenek ile öldürülmemiştir. İkincisi, böyle bir şey söz konusu olsa dahi, helikopter üzerinde inceleme yapacaklar ya bu olayın içindedir, ya da bu olayı örtmeleri konusunda ikaz edilmişlerdir.
· Merhum YAZICIOĞLU’nu ortadan kaldıranlar CIA, MOSSAD mensubu ya da maşası değillerdir. Bu organizasyon olsa olsa MI-6 İngiliz Dış İstihbarat Örgütü’nün işidir.
· PENSİLVANYA'daki Herkül’ün babasının Muhsin Bey için, “Öldürülmüş olabilir” mealindeki sözlerinin nedeni de bu tezgahı CIA, MOSSAD dışında birilerinin yapmış olmasıdır.
· Genel Yerel Seçimler’de her türlü destek ve Şeytani dümene rağmen Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesinde, pek çok il, ilçede seçimi kaybeden AKP ile bölgedeki Mustazaflar’ın ilişkisi dikkat çekicidir.


Bölgede AKP’nin kazanmasını başta Küresel Eşkıya ABD, Küresel Şeytan İsrail,orta malı aşiret reisi Barzani ve hatta zinde güçler istemişti. Ama seçimleri DTP kazandı. Bu, İngiltere’nin “Ben buradayım!” ilanıdır. DTP İngiltere’nin desteği ile seçimi kazanmıştır.
Mustazaflar’ın Diyarbakır’daki gövde gösterisinden sonra onlarla görüşen AKP ileri gelenleri başta Mustazaflar ile anlaşmışlardı. Mustazaflar bölgede AKP’yi destekleyeceklerdi. Ancak ne hikmetse (!) 25 Mart 2009 günü yani Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’nın öldürüldüğü gün Mustazaflar DTP ile görüşüp ‘seçimlere katılmayacaklarını, AKP’yi ve bir başka ekibi desteklemeyeceklerini’ bildirdiler. Eğer Mustazaflar AKP’yi destekleselerdi başta Diyarbakır olmak üzere pek çok il ve ilçede seçimleri AKP’nin kazanması neredeyse kesin gibiydi.


· İngiltere’nin Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’deki etkisi Kraliçe’nin Cumhurbaşkanı GÜL’e madalya taktığı güne kadar hiç bu kadar artmamıştı. Bu İngiltere’nin RTE’yi değil de GÜL’ü tanıdığının en önemli işaretiydi. O günden itibaren Türkiye’de dengeler GÜL ve ekibi lehine gelişmeye başladı. Genel Yerel Seçimler bahanesi ile kabinede yapılacak revizyon da aslında GÜL’ün ekibinin kabinede zayıflatılması operasyonundan başka bir şey değildir.


· Küresel Eşkıya’nın başkan görünümlü yeni kuklası kırma OBAMA, Türkiye’ye geldiğinde ABD’nin Türkiye’deki Genel Valisi’ni görevden almış ve yerine yenisini atamıştır. Bu, OBAMA’dan önce Türkiye’de yeni su başları tutmaya başlayan Neo-Con’cu ABD Derin devleti’nin güç kaybının miladı olarak kabul edilebilir. Çünkü OBAMA’nın Türkiye’de atadığı yeni ABD valisi, Ulusalcı ABD derin Devleti’nin tarihsel ve geleneksel partneridir. Bu kim midir? Basın toplantılarına ve yıllık mutad konuşmalara bakın göreceksiniz…


· Türkiye-Ermenistan ilişkilerini, Amerika’nın Kafkaslardaki Kızıl Elması için değil de Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin menfaati için çözmeye kalkan A.TÜRKEŞ de bu nedenle öldürülenlerdendir. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL da Kafkasya’daki bilmeceyi Türkiye ve Türk Milleti lehine çözmek isterken öldürülmüştür. Merhum YAZICIOĞLU da bu kuşağın en son halkasıdır ama sanırım en sonuncusu değildir.
· Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’na 2005 sonunda ve 2006 başında A.TÜRKEŞ’in (Ermenistan çalışması hariç) misyonu verilmek istenmiş. YAZICIOĞLU bu isteği kesinlikle reddetmiştir. YAZICIOĞLU’nun kaleminin kırıldığı gün, o gündür.
· Merhum YAZICIOĞLU, sevmeyenler için de sevenler için de bir tek özelliği ile belirgindir: Çizgisi kırık değildir, kula kulak yapmayan bir şahsiyettir.
· YAZICIOĞLU, Ermenistan meselesinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk Milleti’nin ve Türk Vatanı’nın, Türklük Dünyası’nın aleyhine de olsa çözümlenebilmesine karşı çıkabilecek ciddi bir güçtü. Bu nedenle tasfiye edilmiştir. Bu çözümü destekleyenlerin GÜL’e yakınlığı çok dikkat çekicidir. RTE bu konuda, karşı taraftadır.
· BAHÇELİ ile yok edilen ve/veya KÖTÜRÜM hale getirilen Ülkü Ocakları’nın boşalttığı alan, büyük ölçüde YAZICIOĞLU’nun Nizam-ı Alem Ülkü Ocakları tarafından doldurulmuştu. Bu hareketin de bitirilmesi için öncelikle başsız bırakılması gerekliydi. YAZICIOĞLU’nun infazının bir başka sebebi de budur. İngiltere, Türkiye’de karşılaşabileceği muhtemel engelleri bir şekilde ortadan kaldırmaktadır. Kaldırmaya da devam edecektir.


· Özellikle, Merhum Hocam HABLEMİTOĞLU’nun kaleminin kırılmasının yolunu açanla YAZICIOĞLU’nun ortadan kaldırılması için kaleminin kırılmasına neden olan şahıs AYNI’dır. Bu konuda daha önce yazdıklarımı takip edenler bu kişilerin kimler olduklarını bileceklerdir. Bu kişilerden birine, görev başındayken İngiltere’de ve Avustralya’da “Türkiye’de Hilafetin Geri Getirilmesi” konusu açılmış ve destek istenmişti. “kasaptaki ete soğan doğramam” diyen bu kişi, ÇUVAL UTANCI’nın da baş mimarıdır. Bu kişiler Büyük Britanya Çiftliği’nin EKÜRİ’leridir.


· Merhum YAZICIOĞLU’nın öldürülmesinde, Şemdinli Olayları’nda başrol oynayan ama oynadığı rolü PKK’ya mal etme başarısını gösteren (!) Genel Başkanı “Sakallı Şeytan II” olarak da anılan bir başka gurup da vardır.


· Bu gurupların Azerbaycan bağlantıları çok dikkat çekicidir. Gurupların Azerbaycan etkinliklerini inceleyenler, bazı gerçeklere çok daha çabuk ulaşabileceklerdir.


· Eski Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Reha TAŞKESEN, İngiliz İstihbaratı MI-6’in kurduğu tezgah ile tasfiye edilmiştir. Çünkü TAŞKESEN, aslında Şemdinli Operasyonu’na karşı çıkmıştır.


· Şemdinli Olayı’nın altında HAKKARİ’ye BM ya da en azından Ortadoğu NATO’sunun çekirdeğini yerleştirme isteği vardır.


· Ermenistan Olayı’nın İngiltere’nin istediği doğrultuda çözülmesinin altında da Kafkaslara BM ya da en azından Kafkaslar NATO’sunun çekirdeğini yerleştirme kumpası vardır. Bu olayın çözülmesinde Ağrı-Kars-Iğdır’ın Ermenistan ile Türkiye arasında açık/serbest şehir ilan edilmek istenmesi de bu kumpasın bir başka parçasıdır.
· YAZICIOĞLU’nun öldürülmesindeki teknik ve idari sabotajın ardındaki en önemli neden, YAZICIOĞLU’nun “Kaçma-Kurtulma” konusunda yıllar önce aldığı eğitimden duyulan endişe önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü YAZICIOĞLU, asla çarpışma anında ölmemiş, bölgeye ulaşılması engellenerek, güçleştirilerek ÖLMESİNİN kesinleşmesi sağlanmıştır.
· YAZICIOĞLU’nun helikopteri, Füze Önleme Hattı’nda helikopterin “komuta-kontrolu”nun pilottan alınması sonucu düşürülmüştür. Aynı yöntem daha önce özel Harekat Timi’ni taşıyan ve Malatya Akçadağ’da düşürülen CN-235 uçağına da uygulanmıştır.
· Merhum YAZICIOĞLU’nun helikopterde oturduğu yer, VIP (Çok Önemli Personel) için en korumalı yerdir. VIP’nin merkezkaç kuvvet ve etkisinden en az etkilenecek yerde düşme sonucu “diyaframının yırtılması, kaburgalarının kırılarak akciğere batması” sadece, bizim mahallenin camlarında çöplenen Karga Raziye’yi güldürecek bir açıklamadır.


· Kaybolan bir hava trafiğinin peşine düşmeyen 2nci Hava Kontrol Grup Komutanlığı bağlılarının, hava vasıtasının kaybolduğu son noktayı bilememesi ise en hafif ifade ile dıngıllıktır. Böylesi bir ekibe sahip olan bir generalin de orada kalması, daha da hayret vericidir. (Aynı komutanlık, her ne hikmetse Suriye içinde operasyon yapıp, pisliklerini benim ülkeme atan İsrail F-15’lerini de görememiştir, belki de görmüştür de görmezden gelmiştir.) Çünkü, radar ve hava trafik izleme kayıtlarında kaybolan uçak için en az iki konu düşünülmek durumundadır. 1. Hava vasıtası düşmüştür. 2. Hava vasıtası radar ağının görüş kapasitesi dışına çıkmıştır (alçak uçuşa geçmiştir). Böyle bir hava vasıtasının niyeti hiç de iyi değildir. Her iki durumda da olay vahimdir. 2nci Hava Kontrol Gurup Komutanlığı’nın kuruluş ve varoluş nedeni de budur. Eğer bu kuvvet bu görevi yerine getiremiyorsa, varlığına da gerek yoktur. Doğal olarak, bölge NATO Komuta Kontrol ağı içinde olan bir bölgedir. Dolayısıyla bu bölgeye ait tüm uçuş izleri ve bilgileri bütün NATO kuvvetleri ve ülkeleri tarafından da paylaşılmaktadır. Yani, kaybolan hava vasıtasından Yunanistan’ın da, İngiltere’nin de NATO askeri kanadında olmasa da Fransa’nın da bilgisi vardır.
· Buraya kadar sizlerle paylaştıklarım, rahatça herkesle paylaşabileceklerimdir. Gerisi, gerisini aslında bilmesi gerekenler biliyor ama bilmezden geliyor… Ben niye yazayım ki?
· İsterseniz minik bir deneme yapalım.


· Merhum YAZICIOĞLU’na yapılan suikastın içinde BBP için çok yakın bir konumda olması gerekir. Yani YAZICIOĞLU’nun en güvendiklerinden birinin.


· Bu kişinin partiye girişi ve tırmanışının en çok Mayıs 2005’ten sonra olması gerekir.
· Bu kişinin muhtemelen Ülkücü hareket nedeniyle uzun yıllar yargılanmış ve/veya hüküm giymiş olması gerekir…


Benden şimdilik bu kadar.
Zaten yeterince yazdım ve söylenmesi gereken her şeyi son noktasına kadar da yazdım.
Huuuuuu! orada kimse var mı?



Yazdıklarıma bir gerçeğe işaret ederek nokta koymak istiyorum. Türkiye’deki bütün Faili Meçhuller aslında FAİLİ MALUMDUR. Kimse martaval atmasın…
Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’nun katli “Düzenli Düzensizlik” sürecinin en önemli adımlarından biridir.

Hiç yorum yok: