23 Ocak 2012 Pazartesi

Merhum Cem YAREN'den "Çömlek Patladı" Darbesi"

Bir zamanlar RTE ona “Ağlayan Şeytan” derdi. Kadere bakın ki şimdilerde onlar “kanka” oluverdiler. Yedikleri, içtikleri ayrı gitmez oldu. Hatta birinin içine ettiği kaptan, diğeri yemek yer hale geldi.

2007 Milletvekili Genel Seçimleri öncesinde Armenian and Kurdish Party’nin avlanma alanının temizliğinde “Ağlayan Şeytan” “esas oğlan” oluvermişti.

Seçim öncesi avlanma alanının temizliği konusunda “5 imzalı” çok önemli bir belge düzenlenmişti.

Daha sonra bu belgenin aslı ortadan kayboluverdi.

Eğer bu belge ortaya çıksaydı 2007 Milletvekili Genel Seçimleri iptal edilir, en az 3 parti kapatılır ve bütün hesaplar alt üst oluverirdi. Armenian and Kurdish Party, bu belgenin “eski”, “şirin” ve “haylaz”(!) bir milletvekilinde olabileceğini düşünerek onu içeri aldırmıştı. Sonra da “serbest bırakmak” zorunda kalmıştı…

Her şey bir yana, biz esas hikayemize dönelim…

Utah’ta ikamet eyleyen “Ağlayan Şeytan” derin derin düşünüyordu, arada sırada çevresinde “vaaz”ını dinleyenler olabileceğini düşünerek burnunu çeke çeke ağlamaya başlıyor, üzerindeki hırkasını, vaaz cübbesi sanarak yakasını çekiştiriyor, burnunu da çekiştirdiği yakasına siliyordu.

Yaka, üzerinde salyangoz gezmiş gibi pırıl pırıl parlıyordu.

Uzun süreden beri kendisi resen “tekaüt” edildiğinden, sadece “noter”lik yapabiliyordu.

İçin için lanet yağdırıyordu, kendisini “tekaüt” eden Faşist Kürtçü imamına; onun şerrinden diğer imamları da korkmuş ve sinmişlerdi bir kenara. Cemaatine artık Kürtçüler hakimdi. Birden ağlamak geldi içinden, salya-sümük hıçkırmaya başladı yeniden…
Akşam olmuş, yemeğini yemiş, yemekten sonra da kendisine diyabetik şekerle yapılmış “künefe” ikram edilmişti. Ardından da 1000 mg’lık Matofin’den bir tane almıştı. Vücudunu tatlı bir rehavet sarmıştı, tam şekerlemeye başlayacaktı ki içeri o faşist Kürtçü imamı dalıvermişti, kapıyı bile vurmadan…

-"Kalk hocaefendi kalk, aldığımız kararı usulen onayla da sonra ne yaparsan yap!"
diye bağırmıştı…

“Ağlayan Şeytan”, ‘Nasıl da fark etmedim, bunun bu kadar tuğsuz olduğunu’
dedi içinden, ama köşesinde toparlanmayı da ihmal etmedi.

- "Konuşalım, sonra da onaylarız" , dedi.

Malum imam acıyarak baktı yüzüne, sonra da dışarıdakilere seslendi.

- "Ne duruyorsunuz orada, girsenize içeri !.".

Kıta imamcıkları birer sığıntı gibi içeri süzülüp kapıya yakın bir yerlere oturdular. ABD yönetimi tarafından hoca efendinin yerine atanan imam konuşmaya başladı.

- Kardeşler, bildiğiniz gibi bütün kurumlarda yönetimi ya ele geçirdik ya da ele geçirmek üzereyiz, TSK hariç.

Orayı ele geçirmezsek, diğerlerinin hiçbir önemi kalmaz. Her ne kadar elemanlarımızın birkaç tanesi birkaç yıl içinde orgeneralliğe kadar yükseleceklerse de bu yeterli değil. İçteki temizlik yıllarca sürebilir. Bu süreci hızlandırmamız gerekir. PeKeKe’deki kardeşlerimiz de TeSeKa’ya baskı yapmamızı istiyorlar. Bunun için sizlere daha önce ana hatları ile anlattığım çözümden başka bir çözümü olan var mı?


- …

- Yok mu? Aferin, olmasın zaten… Hoca efendi, işler senin planlamalarına uygun gitmiyor, olaylar bizim önümüzde koşturuyor, gündemi başkaları belirliyor. Artık ipleri ele almamız lazım.

- Nedir düşünceniz muhterem? dedi hoca efendi.

- “Çömlek Patladı” darbesi yaptıracağız, sonra da ortalığı silip süpüreceğiz.

- Nasıl? Anlamadım…

- Bir sahte darbe planlayacağız ve sonra da darbecileri ihbar edip bizden olmayan kim varsa temizleyeceğiz, hatta kendi kendilerine temizlettireceğiz.

- İçerideki mürid sayımız, bütün TSK personelinin yüzde 13’ü, sempatizanlarımız yüzde 5, müridlerimizin kontrolundakiler yüzde 38 ama yine de çok riskli bir durum. Bana kalırsa…

- Sana kalırsa… O zaman hiç bir şey yapamayız. TSK’daki kesin ve emin gücümüz aslında yüzde 6,5; geri kalanı para, pul ile tutuyoruz. Bu işi artık bitirme zamanı geldi hoca efendi…

- Peki planın nedir?

- Uzun uzun anlatacak ne zamanım var, ne de gerek var; ama ana hatlarını açıklayayım, çünkü yarın Hava Tampa’daki “askeri üs”de olmam gerekiyor. Türkiye’den gelen bizim “fındıkçı danışman” ile buluşacağız.
Kara Kuvvetleri’ndeki senin şu meşhur general var ya, onu bu işin başına geçireceğiz. Rütbesi de buna yeter. Zaten dışarıdan herkes onu ulusalcı-milliyetçi olarak bilir.

- Ama…

- Kabul etmez mi diyeceksin?

- Muhtemelen…

- Elimizdeki dosyaları ne güne duruyor? Doğu Anadolu’da “altın muhafızları”ndan aldığı külçeler; karısının kumar borçları; kızının F.Üniversitesi hastanesinde aldırdığı gayrı meşru çocuğu; beyefendinin gazeteci ile olan gönül bağı…

- Şantajla mı yani?
- Gerekirse evet…

- Geri tepmesin ? Peki sonra…

- Plan aslında çok basit. TSK’daki müridlerimiz, çevrelerinde etki altına aldıklarını “darbe” konusunda azmettirecek ve kendileri bu işe asla bulaşmayacaklar.

Onların azmettirmesi ve adres tarif etmesi yeterli olacak. O adrese meyyal olanları da “darbe listesi”ne bizimkiler dahil ettirecekler. Bu konuyu bir zincirleme reaksiyon haline getirecekler.

Aynı arkadaşlarımız, dışarıdaki sivil arkadaşlarımızla da el ele vererek elektronik postalar ve diğer unsurları kullanarak, bu gurup üzerinde etkilerini arttırıp o cepheyi daha da sağlamlaştıracaklar, onları darbeye azmettirecekler.

Bu aşamada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, bu faaliyetler ile bizim aramızda bir bağ kurulmamasına azami derecede dikkat sarf etmek; daha da önemlisi bu darbe faaliyeti içine askeri yargı içinden mümkün olduğunca fazla taraftar toplamak ve listelerde yer almalarını sağlamaktır…

- Neden askeri yargı mensupları?...

- Darbe girişimi ortaya çıktıktan sonra darbeci personelin askeri mahkemelerde değil de kurulacak özel mahkemede yargılanmasının önünü açmak için...

- İyi ama orada daha da güçlüyüz…

- Ne yapalım, bazılarını gözden çıkartmadan esas amaca ulaşmak mümkün değil ki !? İsterseniz konumuza dönelim… Bütün bu faaliyetlerimizde arkadaşlarımız polisin teknik takibine takılsalar bile, teknik takipten çıkarılacaklar ama bu raddeye gelmeden arkadaşlarımızın tedbirli olmalarını sağlamalıyız.

Ancak, darbecileri azmettirmek isteyen arkadaşlarımız kendilerine sahte isimlerle ve özellikle bayan ismi ile e-mail hesapları açarak yoğun yazışmalar yapacaklar ve bu yazışmaların teknik takibe takılması için de yazışmalar içinde kilit kelimeler kullanacaklar. Arkadaşlarımız, bu tür yazışmaları da genel bilgisayarlardan ve azmettirecekleri kişilerin bilgisayarlarından yapacaklar. Elektronik ve diğer teknik açılardan yeterli hazırlıklar tarafımızdan yapıldı ve imamlarımıza iletildi.

- Bu hassas bir iş, ateşle oynuyoruz…

- Evet ama, biz onlarla oynamazsak onlar bizimle oynayacaklar…

- Tedbirler alındı mı, yeterli mi?

- Aslında darbe olmayacak; biz olgunlaştıracağız ve onlar harekete geçmeden “ihbar” edeceğiz.

“Darbe” emir-komuta zinciri içinde kurgulanmadığından Genelkurmay konuya çok titizlikle eğilecektir. Darbeciler yargılama aşamasına geldiğinde hükümet, ‘darbeciler içinde mevcutlarına oranla yüksek derecede askeri yargı mensubu olması’ nedeniyle yargılamanın Yargıtay tarafından “özel bir mahkeme” kurularak yapılmasını teklif ve tavsiye edecek, müzahir medyanın yayınları sonucu Genelkurmay da bu teklifi kabul etmek durumunda kalacaktır.

Bu aşamadan sonra TSK’da temizlik hareketi başlatılacak ve manipüle edilmiş “teknik takip” raporları ile önümüzü tıkayan, tıkama ihtimali olanın rütbesi ne olursa olsun temizlenecektir…
- Bu operasyonun sızma ihtimali yok mu?

- Asla ! Bütün tedbirleri aldık…

- Tedbirler…

- Hocaefendi sen ayrıntılarla meşgul olma, biz gerekeni yaparız…

- Peki buradaki dostlarımızın konudan haberi…

- Kesinlikle var ve onay da verildi...


- Benim içimi sıkan bazı şeyler var bu planın içinde, ama…

- Yemek üzerine yediğiniz künefedendir…

- …

- Mart ayını planlıyoruz, mart ayının şanına (!) uygun olsun diye…

- Hangi Mart?..

- Bir sonraki, yeni komuta heyeti yerine otursun hele, ondan sonra.

- Bu kadar süre içinde “sızıntı” olma ihtimali yükselir, beni bu ihtimal rahatsız ediyor…

- Bunu dert etmeyin, dışarı sızsa da başarılı olacaktır… Bu darbe tarihe “çömlek patladı” darbesi olarak geçecektir. Bir süre sonra gerçekler ortaya çıkacaktır ama… Geçmiş olaaaa…

(Bu planlama 17 Temmuz 2007 tarihinde ABD-UTAH yerel saati ile 19:25-19:55 saatleri arasında gerçekleşmiştir, ayrıntılara özel olarak girilmemiştir. Bugüne kadar hiçbir yayın organında yayınlanmamıştır. Ancak gereği yapılmıştır.)
 
NOT: Bu yazı zamanın Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, Genelkurmay İstihbarat, MİT vs... gerekli her yere daha yayınlanmadan öncce bildirilmişti. "UTAH" konusuna ise bazıları itiraz edebilir ama Cem YAREN bu konuda oldukça ısrarlıydı. Neden Pensilvanya değil de Utah diye sorduğumda "Gün gelir herkes neden olduğunu anlar" diye cevap vermişti... 

Hiç yorum yok: