20 Ocak 2012 Cuma

Merhum Cem YAREN'den yıllar önce yazılmış bir yazı...

ŞEHİTLER TEPESİ BOŞ DEĞİL !!!


Ankara il sınırları içine girdiklerinde cep telefonları kapalıydı. Tamamı, "gidiyorum" demeden yolları düşmüştü. Hepsinin yolları Ankara'da kesişti; bir göl kıyısında ve soğuk bir hangarın içinde…
Onların her biri, illerinden özenle seçilmiş iki kişiden biriydi. Her birinin yaşı 40 ila 50 arasındaydı.
Hiç kimsenin beklemediği, yetkili herkesin "işrete" ya da "kahır"a düştüğü bir gecede; BAŞKENT'liğinin düşürülmesi planlarının uygulamaya konulduğu ANKARA'da onlar, yeni bir Erzurum Kongresi'nin neferi olarak, henüz yazılmamış tarih sayfalarında seçkin yerlerini aldılar.
Her birinin sol üst ceplerinde minik bir naylon paketin içinde illerindeki şehitlikten alınmış bir tutum toprak vardı. Aynı şehri temsil eden o "seçilmişler", birbirlerini de tanımıyorlardı.
Ankara içinde, her biri farklı bir zaman diliminde, sağır ve dilsiz vatan evlatları tarafından karşılandı. Toplantının yapılacağı yere götürüldü.
Saat 21:00'da, toplantı başladı. Buz gibi soğuk hangarın metallerinin bile soğuktan ağladığı saatlerde... Önce bir dakikalık saygı duruşu yapıldı, Sonra da sadece ağız hareketleriyle İstiklal Marşı okundu loş bir ortamda. Ardından her ilin temsilcisi, ANKARA ve KKTC'nin temsilcileri hariç, ilinin alfabetik sırası ile ortadaki masanın ortasına yerleştirilmiş minik bir kazanın içine sol üst ceplerinde taşıdıkları şehit topraklarını döktüler. Ardında KKTC'yi temsilen gelen üç, Ankara'yı temsilen gelen iki kişi kazanın yanına yürüdüler, onlar da üzerlerinde taşıdıkları şehit topraklarını kazana serpiştirdiler. Sonra da ellerini kazanın içine sokup, yurdun her bir köşesinden gelen tüm şehit topraklarını karıştırdılar; 2 çift erkek eli, 3 çift kadın eli ile. Sonra, el ele tutuşup kazanın etrafında bir daire oluşturdular; edilecek kutsal yeminlerin Allah, Millet ve Tarih huzurundaki şahitleri olmak üzere...
Ardından il temsilcileri teker teker ortaya gelip, masanın üzerindeki Türk Bayrağı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı, Kur'an-ı Kerim, bir beylik silah ve o silaha ait 165 mermi ile şehit topraklarının toplandığı kazan üzerine sağ ellerini koyarak, masanın üzerindeki "tarihi" metne sadık kalmak suretiyle yemin ettiler. Yemin edenlerin sesini sadece Ankara Temsilcileri ile KKTC temsilcileri duydu.
Yemin töreni bittiğinde, Ankara ve KKTC temsilcileri, her bir temsilciye verilmek üzere bir kaşık karışmış ve üzerine el basılıp yemin edilmiş şehit toprağı ile yine üzerine yemin edilmiş birer mermiyi minik poşetlere koydular. Yemin sırası ile yeniden ortaya gelen temsilcilere bu kutsal emanetleri birer birer verdiler. Emanetini alanlar gittikçe genişleyen bir daire oluşturdular. Ardından gelenler sırayla emanetlerini aldı, daha önce emanetini alana sarıldı, birbirlerinin alınlarında öptüler ve onlar da sıraya geçtiler. Sıra merkezdeki ANKARA ve KKTC temsilcilerine gelince onlar da emanetlerini aldılar. Ortadaki Kur'an-ı Kerim'i Hakkari'den gelen kıdemli üyeye verdiler. Beylik tabancayı, Çanakkale ili kıdemsiz temsilcisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağını Ankara ili kıdemli temsilcisi; Türk Bayrağı'nı da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kıdemli temsilcisi aldı. Sonra da merkezde yer alan bu müşahitler, bütün üyelere teker teker sarılıp, alınlarından öptüler, alınlarını öptürdüler. En kıdemli Ankara temsilcisi sıranın sonuna geldiğinde, üç adım ileride durdu ve her üye teker teker yanına gelerek kulağına fısıldanan özel mesajlarını alarak yine "sağır ve dilsiz" görevlilerce alındıkları yerlere bırakıldılar. Yemin töreninin yapıldığı hangarı, pek çok kişinin isim olarak tanıdığı Ankara ilinin en kıdemli temsilcisi terk ederken, sabah ezanları okunmaya başlanmıştı. Temsilci, müezzin sabah ezanına özgü "Namaz uykudan hayırlıdır" anlamındaki bölümüne geldiğinde tebessüm etti. Şairin "Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır" dizesini hatırladı. Sonra da gözlerini kapatıp , sağ elinin avuç içini kalbinin üzerine yerleştirip "salat-u selam" getirdi.
Ankara, Türkiye ve hatta Dünya 2008'in ilk mahmur sabahına uyanırken, 165 vatan evladı, "İKİNCİ ERZURUM KONGRESİ'NİN ANKARA'NIN BİR İLÇESİNDE YAPILAN TOPLANTISI'nın üyesi olarak memleketlerine doğru yola çıkmışlardı.
Kimse onların sesini duymamış; kimse onların bu toplantısını öğrenememiş; kutsal toplantıya halel gelmemesi için bir bardak sıcak çay bile içilmemiş, ısınmak için ateş bile yakılmamıştı. Ankara'yı buz kestiğinden, yerde ayak izleri bile oluşmamıştı.
Artık onların kimlik kartları üzerlerinde taşıyacakları birer kaşık şehit toprağı ile birer MKE yapımı 9 mm tabanca mermisiydi.
Ey Türkiye, Ey Dünya ve Ey Kainat "şehitler tepesi boş değil" demiştik ya… İşte o tepenin son temsilcilerinin ilk hikayesi…
Bu bir haber ve/veya istihbarat değildir.
Bir müjdedir.
Size, 'Türkiye sadece toprağın üzerinde gördüklerinizden ibaret değil; bir de yer altında bir Türkiye var...' demiştim, hatırlarsanız…
Bir gün birileri yukarıda sizlere söz ettiğim kimlik kartları ile size gelip bu kervana katılmanızı isteyebilir. Sakın şaşırmayın.
Ama yanında bir tutam toprak, bir mermi ile gelen herkesi de onlardan sanmayın…
Bu müjdeyi sizlere ulaştırma onurunu bana veren bu vatan evlatlarına ne kadar teşekkür etsem ve bu satırları yazma gücünü bana veren Allah'ıma ne kadar şükretsem azdır.
Gönderen Cem YAREN

Hiç yorum yok: